..................................................................................



"



..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................



"



..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................







..................................................................................





PSİKOLOJİ SÖZLÜĞÜ:











Psikoloji Sözlüğü










TÜRKÇE - İNGİLİZCE SÖZLÜK








to























web hit counter
statistics
?   MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ, UZEM&TÜRK DİLİ BÖLÜMÜ İŞBİRLİĞİYLE 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA, TÜRK DİLİ I DERSİNİ ARTIK UZAKTAN EĞİTİMLE VERMEYE BAŞLADI. TÜRK DİLİ DERSİNE AİT GELİŞMELERİ BLOG SİTEMİZDEN DE TAKİP EDEBİLİRSİNİZ! ADRESİMİZ:http://mertbabadag.blogspot.com/ SİTEMİZİN YENİ LOGOSU VE İKONU BELİRLENDİ!

   
  İleri Edebiyat Bilgileri: Mert Babadağ-Muğla Üniversitesi, Hasan Akay-Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi, Yılmaz Taşçıoğlu-Sakarya Üniversitesi.
  Anlatım ve Özellikleri
 

 

 

ANLATIM VE ÖZELLİKLERİ

Anlatım ve Özellikleri / Expression and Characteristics



Dersin görsel akışı için lütfen şu adrese gidiniz: http://connect.mu.edu.tr/p55qqb8ktio/?launcher=false&fcsContent=true&pbMode=normal

 

 

Dersin web yayını için lütfen şu adrese gidiniz: http://mertbabadag.blogspot.com/2013/04/anlatm-ve-ozellikleri-expression-and.html

 

 


Anlatım ve Özellikleri / Expression and Characteristics

 

 



 

 

Anlatım ve Özellikleri 










1.ANLATIMA HAZIRLIK
Tarih yazıyla başlar. Tarih, geçmişteki toplumların yaşayışlarını uygarlıklarını inceler. Öyleyse uygarlığın dayandığı temel, işaretlerdir, harflerdir, sözcüklerdir. Kısaca yazıdır, anlatımdır.

Bir toplumun kültürel birikimini, değerler sistemini geride bıraktığı yazılı belgelerde buluruz. Bu yüzden insanoğlunun en şaşırtıcı buluşlarından biridir yazı. Yazı bulunmasaydı insanlığın binlerce yıl içinde yaşadıkları, günümüze kadar gelmeyecekti. İnsanoğlu yazıyı bularak duygu ve düşüncelerini başkalarına ulaştırmanın, kendinden sonrakilere iletmenin yoluna da bulmuş oldu. Tüm zamanlarda insanların yazılı kültür etrafında toplanmaları her geçen gün kendilerini geliştirmeleri de yazı ile sağlandı. Düşündüklerini, yaşadıklarını, gördüklerini yazıya döken insan öldükten sonra da dünyada bir iz bırakabiliyordu. Yazı artık insanoğlunun ortak aklı, belleğiydi.

Niçin yazı yazdığımızı düşündünüz mü? İnsan düşüncesini yazarak geliştirebilir. Yazmanın bütün çağlarda vazgeçilmezliği, eşsizliği nereden kaynaklanmaktadır?
Horatius’a göre, “Bilgi, iyi yazmanın kaynağıdır.” İlya Ehrenburg, “ Başkalarının duyduklarını kendimde duyabilmek için yazıyorum ” d e r. Öyleyse başka insanların acılarını, sevinçlerini, kederlerini, kaygılarını, içimizde duymak için yazarız.
Fareler ve İnsanlar romanıyla tanıdığımız John Steinbeck’in deyişiyle yazmak en büyük gereksinimdir. Selahattin Batu, “Ancak yazmaya başlayınca bir gerçek oluyorum. Kişiliğim ancak o zaman ışığa dönüyor. Bir devirden belirsizden şekillere doğru kurtuluyorum.” diyerek insanın kendisini ve kişiliğini yazı yoluyla bulmasının altını çizmektedir.
Kısaca; Haldun Taner’in de dediği gibi “ Yaşamak yazmaktır.” Hepimiz biliyoruz ki iyi metin oluşturarak söyleyeceklerimizi düzgün anlaşılır bir biçimde anlatmak zorundayız.
Hayatımızın hemen her döneminde karşımıza çıkan yazılı anlatımda bulunması gereken bazı özellikler vardır. Bu nitelikler sözcüklerin doğru seçilmesi, cümlelerin gereği gibi kurulması ve birbirlerine mantıksal bir ilgiyle bağlanması, konuda birliğin sağlanması, bilgilerin doğruluğu ve duyguların içtenliğidir. Bunların yanısıra anlatıma uygun bir iletişim biçimi seçilmesi, yazım kurallarına uyulması, noktalama işaretlerinin yerinde kullanılması, yazılı bir metinde bulunması gerekenlerin başında gelir. Sözcükler anlatımın başlıca öğesidir. Anlatımda sözcüklerin doğru seçilmesine her zaman özen gösterilmelidir. Çağdaş Türk öyküsünün öncülerinden Sait Faik Abasıyanık; “Haritada Bir Nokta” adlı hikâyesinin sonunda, şöyle der: “Söz vermiştim kendi kendime yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet, neme gerekti. Yapamadım koştum tütüncüye. Kalem kâğıt aldım oturdum. Adanın tenha yollarında geçerken canım sıkılırsa, küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
Öykünün bu son kısımdan yazının, anlatımın insan için ne kadar anlamlı, önemli, vazgeçilmez olduğunu anlıyoruz. 

Duygularımızı, düşüncelerimizi, zaman zaman çeşitli durumlarda, dışa vurmak gereksinimi duyarız. Bu bazen bir mektupla ya da bir hikâyeyle dile getirdiğimiz duygu ve düşündüklerimizdir. Bütün yazılı anlatımların çıkış noktası budur. Yazan, kendini ifade eden herkes; başkalarıyla iletişim kurmak ister. Ceyhun Atıf Kansu, kendisini yazmaya itenin ne olduğunu şöyle sorgular: “Beni yazı yazmaya iten nedir? Yazma bir çeşit eylemdir. Acıyı yok edebilir miyim? Karanlığı, tutsaklığı yok edebilir miyim? Burada şiir, düz yazı eylem gücü kazanır. En sonu bir bireyim ben. Bir tek insanım. Benim eylemimdir yazı. Bireysel eylemimdir. Bir de deyimleme içgüdüsü var. Bir içgüdüdür yazı yazmak. Şiir, müzik, resim, deyimleme içgüdüsü. Kendini, doğayı, toplumu, insanları ve sonsuz çıkmazı, ölümü deyim
leme ama insan en çok neyi deyimleyebilir? Kendisini.”


Yazmak dünyayı tanımaya çalışmak, kendisiyle ve başkasıyla iletişim kurmaktır. Böylece yazı yazan insanın taşıdığı bir sorumluluk oluşur. Bu bir bakıma toplumsal sorumluluğu da beraberinde getirir. İşimiz ne olursa olsun bir şekilde yazışmayı gerektirir. Eninde sonunda yazı yazma gereksinimi duyarız. Yazmaya ait, temel bilgi ve beceriler elde edilmeden, başarılı bir yazı yazmak oldukça zordur. Mektup, rapor, dilekçe, araştırma ve inceleme gibi yazmaya dayanan türler, özel bir yetenek ve yaratıcılık gerektirmez. Yazmaya ilgili bilgi ve beceriler kazanan herkes bu tür yazıları yazabilir. Herkesten bir roman, bir oyun yazması beklenemez. Buna karşılık herkesten duygularını, düşüncelerini, hayallerini başından geçenleri karşısındakilere anlatabilmesi beklenen bir davranıştır. Hangi türde olursa olsun yazı yazma süreci masa başına oturmaktan çok daha önce başlar.








YAZMADAN ÖNCE
Yazıyı kaleme almadan önce yapacağımız hazırlıklar yazımızın sağlam bir yapısı olmasını sağlayacaktır. Planımızı, aklımızdan geçenleri, tasarladıklarımızı küçük notlar hâlinde belirlersek hepimiz için çok kıymetli olan zamanımızı yitirmemiş oluruz. Bunların başında gözlem yapmak gelir. Ünlü Fransız yazar Jean Paul Sartre; Söz Okları adlı eserinde, yazarlığa yöneliş döneminde dedesinin kendisine “ Yalnız gözleri olmak yetmez, onlardan yararlanmayı da öğrenmeli insan.” dediğini anlatır.
Hangi konu olursa olsun söyleyebileceklerimizin olabilmesi, o konuda bilgi, birikim, deneyim, gözlem ve yaşantılarımın bulunmasına bağlıdır. Bir eşyaya uzun bir süre bakmak, onun ayrıntılarını görmemize imkân sağlar. Bir zaman sonra o eşya neredeyse bizim hayatımızın bir parçası hâline gelir. Bir yazıda anlatacaklarımızı bulmamızda gözlemin etkisi büyüktür. Yazı yazmak gözlemlerimizi aktarmak değil midir? Gözlemden yararlanmanın ilk aşaması bakmasını bilmektir.








NOT ALMAK
Hatırlanması için, yazılan kısa yazıya “ not”, onun için yapılan çalışmaya da not tutmak denir. 

Hatırlanması gereken şey kısaca bir yere yazılır. Bu not unutmanın önüne geçer. Not alma her şeyi kâğıda, bilgisayara geçirmek anlamına gelmez. Rastgele alınan notların bir değeri yoktur. Notla birlikte not çıkarma, küpür birleştirme, alınan notları değerlendirip zenginleştirme, bölümleme yollarından da faydalanmak gerekir.
Not tutmak; okurken her zaman aklımızı, anlayış ve yeteneğimizi uyanık tutar; dikkat etmeyi, karar vermeyi öğretir.
Notlar amaca göre çıkartılır veya tutulur. Not alma alışkanlığını kazanan insan yapacağı işi önceden tespit eder. Maddeler hâlinde bir yerlere yazar. İhtiyacına göre notlarını düzenler. Bazen not almamak sizi sıkıntıya düşürebilir. Örneğin markete giderken evinin günlük eksiklerini not etmeyenler çoğu zaman alınacak şeylerin bazılarını unuturlar.

Üç türlü not alınır.
1. Duyduklarınızdan not almak
Duyduklarınızdan not alabilmek için “ zaman” çok kısadır. Bu kısa zamanda duyduğunuzu aynı şekilde yazmak isteseniz siz bir cümleyi yazıncaya kadar konuşan çok şeyler söylemiş olacaktır. Notu aynen yazarak değil, konunun özünü, temel öğelerini hatırlatıcı, noktalarını kısaltarak anlamı sizce bilinen işaretlerden, simgelerden yararlanarak almalısınız. Ayrıca elinizi çabuk tutmalı, konunun özünü kaçırmamaya çalışmalısınız.
Unutmayınız ki, not almak tam ve net anlamak öğrenmenizi kolaylaştıracak, derslerinizde başarıyı getirecek, öğrenmekteki güçlüklerinizi giderecek ve zaman kaybetmenizi önleyecektir.
2. Okuduklarınızdan not almak
Derste, çalışırken, ansiklopedi veya ağ(internet) gibi kaynaklardan, gazetelerden, dergilerden yararlanırken yaptığınız çalışmaya okuduklarınızdan not almak denir. Okurken not almadan konunun özünü, temel noktalarını sonradan kolayca hatırlayabilecek kadar kısa bir şekilde yazmalısınız. Alıntıyla not almayı karıştırmalıdır. Ayrıca olduğu gibi yazmak yanlışını da yapmamalısınız. Aynen yazdığınız notlar, kaynağın kendisi varken yararlı olmaz.
Üzerinde çalıştığınız konunun ana noktalarını eksik bırakmadan, sonradan kolayca hatırlayabilecek şekilde, ne kadar kısa ve öz yazarsanız hatırlamanız da bu doğrultuda iyi olacaktır. Okuduklarınızdan not almak, ders hazırlamada, bir kaynaktan yararlanmada, kendinizi yetiştirmede, gelecek için bilgi ve belgeleri toplamada çok yararlı olur.
3. Gördüklerinizden not almak
Bir seyahatte iken, televizyonda bir film seyrederken ilginizi çeken, hoşuna giden birtakım ayrıntıları unutmak istemiyorsanız not almanız gerekir. Unutmamanız gereken şey, zaman yeterli olsa da not almanın kuralının değişmeyeceğidir.





NOTLARI DEĞERLENDİRMEK
Örneğin bir seyahat sırasında aldığımız notlar, bir konuşma sırasında duyduğumuz sözler, bir anı gibi özelliği olan bilgiler için tuttuğumuz notlar bir araç değeri taşır.
Bu tür notlar zaman içinde değerlenir. Bir düşünce, bir olay yazısı gerektiğinde bu notlardan bir gereç olarak yararlanabilirsiniz. Böylece çok önceden aldığınız notlar geleceğinizin en değerli birikimlerinden olur. Not tutmayı hiçbir zaman ertelememeli, titizlikle sürdürmelisiniz.
Notları değerlendirmenin en iyi yolu not defteri, anı defteri, gezi defteri, günce defteri gibi çalışmalardır.
Bu notlardan çok zevkli, ilginç yanları olan yazı konuları çıkarabilirsiniz. Böylece tuttuğunuz notlar gerçek anlamda değerlendirilmiş olur.


ÖZET ÇIKARMA NASIL YAPILIR?
“Öz” ad kökünden “-et” ekiyle türetilmiş bir ad olan özet, bir söz ya da yazının özünü veren kısaltılmış biçimi diye tanımlanır. Yapılan işe de özetlemek, özet çıkarmak denir.
Özet için bir başka tanımlama ise “ayrıntısız anlatım”dır. Bütün konuşma ve yazı türleri birer anlatım yoludur. Özet ise bunun karşıtıdır.
Öğrenci için özet çıkarmak, özet çıkararak çalışmak ve bunun yöntemini öğrenmek başarı için atılmış en önemli adımlardan biridir. Öğrencilerin uygulamada titiz olmaları gereken konulardan biri özet çalışması yapmaktır. Herhangi bir özeti ağdan (internetten) değil de bizzat kişinin kendisi çıkarması daha didaktik, kişinin kendisini geliştirmesi için daha uygun olacaktır. Yaparak öğrenmek öğrenmenin temel kurallarındandır.
Özet çıkarma; anlatılanların, konuşulanların, ana sınırlarını belirtme, bir hikâyenin bütünü veya bir parçasını kısaltma bir paragrafın, bir gazete veya fikir yazısının ana fikrini çıkarmadır.



Bir eser, bir yazı özetlenirken; yazar hakkında kısa bir bilgi, eserin bölümleri, eserdeki kişilerin önem derecelerine göre sıralanmaları, hayatları, beden ve karakter yapıları, eserin tümünden çıkan yardımcı fikirlerle ana fikir belirtilmelidir.
Özet çıkarma sadece bir metnin uzunluğunu kısaltmak anlamına gelmez. Bunun için önümüzdeki metnin içeriğini kavramak önemli olanla olmayanı kavramak, fikirlerle olayın ana fikirle olan ilgi derecesini bulmak gerekir. 
Bir yazının özetini çıkarabilmek için; o yazının planını öngörebilmek, o planın ana çizgilerini iyi yakalamak gerekir. Böylece o yazıyı daha iyi daha öz biçimde anlayıp anlatabiliriz.

Şimdi birkaç örnekle özet konusunu biraz daha pekiştirelim.
BOŞ ZAMAN
Nedir bu boş zaman dediğimiz şey? İşte olmadığımız zamanları boş mu geçiririz biz? Hiç de değil. Bir tanıdığım Gümrük Müdürlüğünden çok bahçesinde yoruluyor. Başka biri bütün hafta pazar günü harcayacağı gücü toplar durur; daha gün ışımadan sırtladığı gibi av tüfeğini soğuk ve puslu bayırları gezmeye başlar. İş dediğimiz ne öyleyse? Tam bilemeyeceğim. Hukukçular bir türlü tanımlıyorlar işi, hekimler başka türlü. İktisatçıların gözünde şurası özüyse işin, politikacılara göre başka bir şey öz. Günlük dilin iş kavramı bilgece bir tanım çerçevesi gibi geliyor bana. Geçimini sağlamak için insanın gerçekleştirmek zorunda olduğu eylemlerle bu eylemlerin sonucunda başarılan şeye iş deriz genellikle. "İşten geliyorum.”, “Onu işten çıkardılar.”, “ Bu iş geçindirmiyor evi.”, “Gitmezlik edemem, işimden olurum sonra.” çeşidinden sık sık işitilen konuşmalarda da belirtildiği gibi yaşamak için gerekli bir zaman kullanmanın adıdır iş. Bu zamanın karşısında kendimiz beslenir, giyinir, yakınlarımızı besler, giydirir, oturma durumlarımıza çeki düzen veririz. Buna göre, “ boş zaman” deyince ekmek parası kaygılarının dışındaki zaman anlaşılmalıdır.
Nermi Uygur, Güneşte




Bir yazının özetini yazarken “Kim, hangi yazıda, hangi konuda, hangi düşünceyi açıklamıştır?” sorularının karşılığı verilmelidir. Bu genel kuralı şimdi yukarıdaki yazıya uygulayalım.

“Boş Zaman” Yazısının Özeti
Yazar Nermi Uygur, “Boş Zaman” yazısında boş zaman örneğini konu alarak “Boş zaman deyince, ekmek parası kaygılarının dışındaki zaman anlaşılmalıdır.” ana düşüncesini açıklamıştır. “ Geçinmek için tuttuğumuz belli bir işin; kimi hoşlanarak, bazen de istemeye istemeye o işin gereksinmelere ayırdığımız iş zamanının dışında kalan zaman boş zamandır.” görüşleriyle konu ve ana düşünce geliştirilmiştir.


Yukarıdaki özete baktığımızda içinde atılabilecek tek sözcük yoktur. “ Konu, ana düşünce, görüşler” belirtilmiştir. Ayrıntıya girilmemiştir. İki cümle ile özet bitirilmiştir.

Düşünce yazısında özetin nasıl yapılabileceğini genel özellikleriyle aktarmaya çalışılır.
Olay yazılarında olayın özeti yapılır: Olay yazılarında (roman, hikâye, masal, destan, anı... ) özet olayı, oluşturan “olay, kahramanlar, zaman, yer, dekor, ana düşünce, görüşler, duygular” in bulunup çıkarılmasıdır.



Bu konuda örnek olması amacıyla bir roman özeti veriyoruz:

FAHİM BEY VE BİZ
Abdülhâk Şinasi Hisar’ın romanı

Fahim Bey, Bursa eşrafından birinin oğludur. İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde okumuş, Londra’da elçilik üçüncü kâtipliği yapmıştır. Ufak tefek yapılı küçük ve yumuk gözlü kendi hâlinde ve saat meraklısı Saffet Hanım’la evlidir. Fahim Bey 1908 Meşrutiyeti’nden sonra Hariciye’den ayrılır. Bursa’da pamukçuluk yapmak ister. Tanınmış bir aileden geldiği için, bazı kimseler bu işe para yatırmaya niyetlenirler, fakat Fahim Bey’in bir “hayal düşkünü” olduğunu anlayınca vazgeçerler. Fahim Bey bir şey yapamaz. Ama bu tasarısının bir gün mutlaka gerçekleşeceği umudu içinde İstanbul’da Galata’da büyük bir işhanında bir yazıhane tutar, dosyalara, defterlere gömülür, hayali yazışmalar düzenler. Ömrü bir kenar mahalledeki evde yıl yıl sona ererken, tanıyanların kaçık gözüyle bakageldikleri Fahim Bey, kendi masalsı dünyasında mutludur, bir gün sessizce ölür.”


Yazı yazma ve konuşmada toplanan bilgilerin ve kişisel deneyimlerin, hazırlanacak metnin yazılış amacı ve hedef kitlesine göre düzenlenmesi gerekir. Başarılı bir düzenleme için deneyim ve araştırmalardan elde edileceklerin kısaca not edilmesi ve konuların alt alta yazılması gerekir. Daha sonra bunların gruplandırılması birbirleriyle ilişkili olmaları bir araya getirilmesi gerekir.
Ana düşünce etrafında birleşen düşünce, bilgi, deneyim ve örneklerin sebep-sonuç ilişkisi ışığında düzenlenebilir.
Metnin öyküleme ise öykünün anlatılmasında nereden, niçin ve nasıl başlanması gerektiği üzerinde durulmalıdır.






2.ANLATIMDA TEMA VE KONU
Tema soyut bir kavramdır. Belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bildiren dil birlikleriyle sınırlandırılması, somutlaştırılması, anlatılması sonucu konu hâline getirilir.

Hayatımız boyunca okur, gerektiğinde de yazarız. Dinler ve konuşuruz. Okuduklarımızın, yazdıklarımızın, dinlediklerimizin konuştuklarımızın mutlaka bir konusu vardır.
Üzerine söz söylenen, yazı yazılan her şey konudur.
Bu tanımlamaya göre atasözü, özdeyiş gibi bir düşünce; bayrak, insanlık, çalışmak, sorumluluk... gibi bir kavram; sevgi, sabır, hoşgörü, bağlılık, korku... gibi bir duygu; yaşanan, görünen, okunan, tasarlanan bir olay; “bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi” diye tanımlanan bir durum... konu olabilir.
İsteğimizi anlatmak için üzerinde durduğumuz problem veya içinde hareket ettiğimiz çerçeve de konudur.
Konuyu geniş ve dar kapsamlı olmak üzere iki ayrı görüşle ele almakta yarar vardır... Geniş kapsamlı konulara genel konular, dar kapsamlı konulara da sınırlı konular diyebiliriz.


Her konunun başlıca dört öğesi vardır.
1. Konunun Dayanağı / Düşüncenin Özü
2. Görüş / Yardımcı Düşünceler
3. Görüş Açısı / Yardımcı Düşünceler
4. Yazı Türü




1. Konunun Dayanağı / Düşüncenin Özü:
Bir konunun dayanağı; onu özü ana fikridir. Yanındaki öteki düşüncelerin tümü bu ana düşünce etrafında toplanmaktadır. 
2.Görüş / Yardımcı Düşünceler:
Dayanağı yani ana maddesi belirlenen konunun anlatım yönünden tespiti görüş noktasını ortaya koyar. Ev 
3. Görüş Açısı / Yardımcı Düşünceler:
Anlatımın kapsadığı alana görüş açısı denir. Anlatımın açı derecesi sınırlandırılmazsa konu bütünlüğünü yitirir. Görüş açısının gereğinden çok geniş tutulması anlatımı dağıtır ve gereksiz ayrıntıların yazıya girmesine neden olur. Bu yönüyle görüş açısının iyi tespit edilmesi gerekir.
4.Yazı Türü:
Konunun işlenmesine uygun düşecek yazı türünün seçimi de çok önem taşır. Konu, taşıdığı fikir, duygu ve düşünce yönünden makale, söyleşi, anı vb. yazı türlerine göre de yazılmayı gerektirebilir. Bir yazının hangi türde yazılacağı, o konunun dayanağı ile görüş noktasının niteliğinden anlaşılır.


TEMA / ANA FİKİR
Her eserin üç öğesi vardır: Konu, ana fikir, tema.
Hangi tür yazı olursa olsun ana fikir yazının özü demektir. Bu yazıdaki yardımcı fikirlerin tümü, bu ana fikir yani öz çevresinde toplanır.
Tema, konudan ayrı bir şeydir. Çokları konu ile temayı birbirine karıştırırlar. Bazı kez temaya konu, bazı kez de konuya tema derler.
Tema, bir yazıda işlenen ve geliştirilen görüş, düşünüş ya da duyuştur.
Bir olayı konu alan yazımızda olayla ilgili kendimize özgü görüş ve düşüncemizi geliştirirsek yazımızın temasını ortaya koymuş oluruz. 


 



3.ANLATIMDA SINIRLANDIRMA

Seçilen konunun çeşitli gereksinimlere cevap verecek şekilde olmasına dikkat edilmelidir. Neyi ele alacağımızı, neyi anlatacağımızı belirlemeliyiz. Konuyu seçme ve sınırlandırma yapmadan önce atacağımız ilk adım olacaktır. Konular şu başlık altında toplanabilir.
- Kişisel konular
- Toplumsal konular
- Bilimsel konular
- Sanat ve kültürle ilgili konular
Seçilecek konunun ilgi çekici bir yazıya dönüşebilmesi için konu hakkında belli bir birikime sahip olmak gerekir. Genel konular yerine özel konulara ağırlık vermemiz yazımızı daha etkili hâle getirecektir.
Yazılı anlatımda yapılan en büyük yanlışlardan biri, belki de birincisi konuyu sınırlandırmadan yazıya başlanmasıdır. Kısacası konunun sınırlandırılmasında sayısız yarar vardır.
Örneğin kültür tarihi konusunda 300 sözcükten oluşacak bir yazı yazacağımızdan yola çıkalım. Oldukça geniş kapsamlı bir konu olan kültür tarihini bu kadar az sözcükle ifade etmemiz imkânsızdır. O zaman genelden özele doğru bir yol izleyerek konuyu sınırlandırmamız gerekmektedir.
Konuyu sınırlandırmak için bazı ölçüleri göz önüne almak zorundayız:
- Sesleneceğimiz okuyucu kitlesinin sosyal ve kültürel yapısı, özellikleri nelerdir?
- Konunun hangi yönüne daha çok ağırlık vermeliyiz?
- Konu ile ilgili yeterli birikime sahip miyiz?
- Yazabilmek için gerekli kaynaklara ulaşabilecek miyiz?
- Yazımızın uzunluğu, kısalığı ne kadar olacaktır?
- Yazımızı belli bir zaman süresinde yazabilecek miyiz?
- Yazımızın türü ne olacaktır?
Konuyu sınırlama, yazmada başarıyı sağlayan temel öğedir. Konu sınırlandırılmazsa ortaya koymayı amaçladığımız düşünceler netlik, açıklık kazanmaz, söyleyeceklerimiz açıklıkla belirlenmez. Söyleyeceklerimiz genellemeler olmaktan öteye gitmez. Konudan sapmalar olur. Kısaca yazımız yoğunlaşmaz.



Şimdi birkaç tane genel nitelikli konu yazalım:
- Sinema
- Tiyatro
- Roman
- Spor
- İletişim
- Dede Korkut Hikâyeleri
Bunlardan herhangi birini seçip üzerinde yazı yazabiliriz. Diyelim ki, roman konusu işlenecek. Romanın günümüzdeki durumu mu? Türk romanı mı, dünya romanı mı? Roman konuları mı? Milli Mücadele dönemi romanı mı? Batılılaşmayı konu edinen romanlar mı? Bu konularda bir yazı yazmak mümkündür. Ama unutmamamız gereken şey konuyu kesinlikle sınırlandırmaktır.
Genel bir konunun sınırlandırma aşamalarını bir örnekle şöyle gösterebiliriz:
Konuyu anlama gerçekte onu sınırlandırmadır. Konu öncelikle kendimiz ve okuyucu için ilginç olmalı. Güçlü bir yazar olmada konu için sayılanların etkisi çok büyüktür.





4.ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI

Niçin yazdığımızı, amacımızı kesinlikle belirlemeliyiz.
Amacımız yazımızda bir haberi, bir bilgiyi okuyanlara iletme, onların sorularını cevaplama olabilir. Kimi zaman da bizi yazmaya götüren amaç onların davranışlarını değiştirmektir. Kısacası yazma amacımızın yazma öncesinde belleğimizde netleşmesidir. Bunlar; bilgilendirme, öğretme, kanıları değiştirme ve izlenim kazandırma olabilir.
Yazıyı hazırlayış amacıyla anlatım biçimleri arasında sıkı bir ilişki ve etkileşim vardır.
Bilgilendirme amacıyla yazdığımız yazılarda amacımızı içeren cümleye amaç cümlesi diyoruz. Amacımızı ve cümlemizi belirleme yazmaya başlamadan önce atacağımız ikinci adımdır.
Seçeceğiniz bir metnin amaç cümlesini yazmaya çalışmak sizin o yazının temelini oluşturmanız bakımından önemli bir adımdır. Yazınızı kurmadan önce amaç cümlesini ortaya koymak size çok şey katacaktır.

Söyleyeceklerimizi Tespit Etme:
Bir konu üzerinde yazı yazabilmek için seçtiğimiz konuda mutlaka söyleyecek sözümüzün, bilgimizin bulunması gerekir. Bunun için de konumuzla ilgili kaynakları araştırıp nelerden yararlanabileceğimizi tespit etmemiz gerekir. Bütün başvuru eserleri (ansiklopediler, sözlükler, kataloglar, dizinler, kitaplar, gazeteler, incelemeler) birer kaynaktır. Ayrıca seçtiğimiz konuya göre bitkilerin, hayvanların, eşyaların, kalıntıların çalışmamıza katkıları olacaktır. Bilgi ve veri toplarken belleğimize çok güvenmemeli, not alma yöntemini benimsemeliyiz. Bu amaçla not alma kartları ya da fişlerini rahatlıkla kullanabiliriz.

Yazının İskeletini Oluşturma:
Yazılar genellikle üç bölümden oluşurlar. Bunlar giriş, gelişme ve sonuç bölümleridir. Giriş, konunun sergilendiği bölüm olup bir ya da daha çok paragraf olabilir. Gelişme bölümü girişte öne sürülen, ortaya konan sorunun, düşüncenin açımlanarak geliştirildiği bölümdür. Bu yönüyle yazdığımız yazının gövdesini oluşturur. Sonuç bölümü ise yazının bir sonuca bağlandığı paragraf ya da paragraflara verilen addır.
Yazıya başlamadan önce plan yapmamız gerekir. Planlama; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinde neleri nasıl bir sırayla vereceğimizi kararlaştırmaktır. Bu aşamada aşağıdaki sorulardan yararlanabilirsiniz:
Yazıya nasıl bir girişle başlamalıyım?
Yapacağım giriş ilgi çekici ve konuyu yeterince sergileyici bir özellik taşıyor mu?
Girişte söylediklerimi açmak ve geliştirmek için düşüncelerimi nasıl bir sıralama içinde anlatacağım?
Yazımın sonuç bölümü nasıl olacak?
Yazımı sonuçlandırırken bir özet yapacak mıyım?
Bu soruları göz önünde tutarak yapacağınız planı kâğıt üzerinde yazılı olarak da şekillendirebilirsiniz.





Yazmaya Başlama:
Konumuzu seçtik, sınırlandırdık, amacımızı belirledik, neler söyleyeceğimizi bulduk ve bunların hepsini nasıl bir düzenleme içinde vereceğimizi kararlaştırdık. Sıra bütün bunları yazıya dönüştürmeye geldi. Güç bir iş olan yazma işinin kesinlikle bilincinde olarak hareket etmeliyiz. Acele etmemeli, sabırlı ve dikkatli olmalıyız. Yazıya girişimiz nasıl olmalı ya da düşündüğümüzden çok farklı bir girişle mi yazıya başlamalıyız?
Soruyla Giriş Yapma:
Okuyucuyu yazının içine çekmek, düşündürmek, yönlendirmek amacıyla sıradan, bilinen bir giriş yerine sorulara dayalı bir giriş yapabiliriz. Aşağıdaki sorulara dayalı giriş metnine bir göz atalım:
“-Neymiş hümanizma?
-Hümanizma, insanın kendine örnek seçtiği bir insanda bütün insanlığı görerek, bularak, severek, insanlığı insanlık yolunda daha ileri götürecek işler yapmasıdır.
-A dostum, gene çok kesin, keskin bir tanımlama yaptın... Haydi insanlığı insanlık yolunda daha ileri götürmeye peki diyelim, ama bir insanda bütün insanlığı görmek, bulmak, sevmek ne demek? İlle de bir insanı mı seveceksin insancıl olmak için? Belli bir insanı değil de bütün insanlığı sevsen daha doğru olmaz mı?
-Olmaz; bulanık, dağınık, esnek bir sevgi olur, bulutlarda kalır. İnsanı bir ahlak disiplinine götürmez, insana kendi kendini aşıp yapıcı olmak fırsatını vermez.”
Azra Erhat,
Dost
Örnek, sorulara dayalı bir giriş türüdür. Yazar sorularıyla bizi yazdığı konunun içine çekip düşündürüyor, yönlendiriyor. Sorulara dayalı bu tür bir giriş yazımıza ilgiyi daha çok çekecektir.


Betimlemelerden (Tasvirlerden) Yararlanma:
Etkili yollardan bir tanesi de yazıların girişine betimlemelerden yararlanarak başlamaktır. Bir bakıma sözcüklerle resim yapma sayılan betimleme okurun gözünde bir görüntü, bir fotoğraf oluşturur. Aşağıdaki betimleme örneğini bu açıdan değerlendirebiliriz:
“Ayaklarım ağırlaştı birden. Toprak yola girmiştim. Sarıkum’un killi toprağı gene tabanımın altında birikiyor, boynumu uzatıyor, beni sallana sendeleye, sancılı sancılı yürütüyordu. Fenere giden yoldaydım şimdi; az kalmıştı köyden çıkmama. Aklımdan, köy diye geçirmeme güldüm sonra. Köy değil, insan bucak bile derken düşünürdü artık herhâlde. Fener uzaktan göründü. O zaman, otelden çıkalıberi ilk olarak başımı kaldırıp bakmış olduğumun farkına vardım. Deniz turuncu bir ışıltı içinde akıyordu. Yumuşamış gibi duran fener, göğün yarısı turuncu, yarısı belirsiz bir maviyle kurşuninin arasında gidip gelen yumuşaklığına, bir başparmağın hafif bir bastırmasıyla gömülmüştü. Dolaylarında her zamanki gibi sarı uğultulu buğdaylar eğilip bükülüyordu. Daracık yoldan buğday tarlalarının arkasındaki çayırlara doğru yürüdüm. Feneri değil evimizi görmek istiyordum. Gene de dolaşa dolaşa gidecektim ama. Çayırlar sapsarı, kuru, sap sap sırıtan arpalarla, pisipisilerle kaplıydı her z a m a n k i gibi. Tren yoluna kadar uzanacak, oradan gidecektim evimize; eskiden de gittiğim yoldan. Güneşte pişen çayırların önündeki beyaz yağlı boyalı, serin evi görecektim...”
Bilge Karasu



Bir Alıntıyla Girme:
Giriş paragrafında okuyucunun dikkatini çekmenin bir yolu da yazıya bir alıntıyla başlamaktır. Yapacağımız alıntı üzerinde duracağımız konuyla ilgili bir özdeyiş, atasözü, yazacağımız konuda tanınmış bir kişinin sözü ile paragrafa başlamaktır. Örneğin yazımızda bir yolculuğu, gurbeti anlatacaksak Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü Han Duvarları şiirinin giriş bölümüyle başlayabiliriz:
“Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç sakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Bir Hikâyeden Yararlanma:
Giriş paragraflarında ilgi çekmenin yollarından biri de bir hikâyeden yararlanma yöntemidir:
“Sınavların yapıldığı okul karşı yöne düşüyordu. Yeniden geçtiler caddeyi, ürke ürke. Arka sokaktan yürüdüler. Yüksek bir duvarın yanındaki kapıda durdular. Okulun öğrenci giriş kapısıydı bu. İçeriden uğultular geliyordu. Yağmur taş duvarların arasından çıkan aykırı yeşillikleri parlatmıştı.
Parasız Yatılı
-Bizden de erken gelenler olmuş. Geç meç kalmış olmayalım?
Hademe giyimli bir kadın onlara doğru yürüdü, taşlı yoldan. Bezgin, alışık bakışlarıyla anne, kızın üstünden dışarıda bir şeye bakıyordu.
Anne saygılı sordu:
-Geciktik mi acaba? Çocukların çoğu gelmiş.
Hademe kadın ilgisiz.
-Parasız yatılı imtihanının çocukları hep erken gelir. Hiç gecikmezler.
Çocuk annesinden ayrıldı. Kıyısı duvarlı taş yolda yürümeye başladı. Hademe kadın, görmedikleri bir iskemleyi, görmedikleri bir çatının oraya çekip oturmuş, yün örmeye başlamıştı.
Çocuk dönemeçte arkasına baktı. Dış kapıdan annesi yağmurun altında
gülümseyerek duruyordu. Füruzan


Paragraf Yapma:
Paragraf yapma ve her türlü düşünceyi bir paragrafta işleyip geliştirme oldukça önemlidir. Birçok düşünceyi tek bir paragrafa yerleştirme, tek düşünceyi birden çok paragrafta anlatma yanlışından uzak durmalıyız. Çünkü paragraf bir düşünce biriminin simgesidir.
“Vatanseverlik özverisiyle titizlik bir arda toplanmıştı. 8 Mayıs 1912’de Ayn Mansur’dan Selanik’teki arkadaşı Salih’e (Bozok) gönderdiği mektupta Mustafa Kemal şöyle yazmıştı. ‘Bu gece Derne kuvvetlerimizin bütün kumandanları, zabitleri ile bir müsamere yapılmıştır... Bu güzel kalpli, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli fakat düşmanı titreten büyük kumandanların samimi nazarlarında vatan için ölmek iştiyakını (arzusunu) okuyordum. Bu tetebbu dimağımda sizin, bütün Makedonya muhitinde tanıdığım arkadaşların, bütün ordumuzun kahraman evlatlarının hatırasını canlandırdı. Ve arkadaşlarıma dedim: Vatan mutlaka selamet bulacak. Millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin selamet ve saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur.”
Andrew Mango,
Atatürk


Tanık Gösterme:
Öne sürülen bir düşünce ya da sav, o alanda tanınmış bir kimsenin tanıklığına başvurularak geliştirilebilir. Alıntıladığımız cümleleri tırnak içinde gösterebiliriz. Bunu yazımızın bütün paragraflarında yapabiliriz:
“Ortaoyunlarındaki ‘tekerlemelerin, Karagöz oyunlarındaki ‘muhavereler’ gibi oyunların konuları ile ilgisi yoktur; bunlar Kavuklu’nun söz ustalığını göstermeye yarayan bağımsız parçalardır. Tekerlemelerin kesin sayısı belli değildir. Ahmet Rasim, bir yazısında, Kavuklu Hamdi’de 19 tekerleme bulunduğunu; başka bir yazısında da bunların sayısının 20’yi, 30’u geçmediğini yazmıştır. Musahipzade Celal ise, bunların ‘50’yi mütecaviz’ olduğunu bildirir. Selim Nüzhet Gerçek, ‘ortaoyununda sık sık dinlenilen tekerlemelerin’ 28 tanesinin adlarını vermiştir.”
Cevdet Kudret



 



5.ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI

SABURLUK (KAKTÜS)
Sahurluk (Kaktüs): Çöllerde yetişen, yaprakları etli ve dikenli bitki. Ana yurdu Orta Amerika’dır. Apuntia (Apuntiya), Cereus (Serus), Echinocactus (Eşinastus) gibi birçok cinsi vardır. Frenk inciri denen Opuntia (Opuntiya) türleri, yenilebilir meyvelerinden ötürü Kuzey Afrika’da da yetiştirilmektedir. Kaktüsün uçlarından birine eklenmiş, etli ve yassı raket biçimindeki dallarının üzerinde ince dikenler bulunur. Kaktüsün;Ceraus, Echinicastus (Bektaşi kavuğu) cinsleri az yağış alan yerlerde çok iyi yetişir, sıcak ülkelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir. Bunlar yağmur yağdığı zaman suyu hızlı emer ve içlerindeki organik asitler yardımıyla depo ederler. Gözenekleri (solunum delikleri) yalnız gece açılır, böylece bitki daha az su kaybeder. Kaktüslerin bütün türleri yavaş büyüyen bitkilerdir. Bazı türleri çok güzel renkli çiçekler açtığından saksılarda süs bitkisi olarak yetiştirilir.
Larousse Ansiklopedisi


MAVİ SÜRGÜN
“Sahurluğun çiçeği, bir otomobil egzozunun ‘püf demesiyle beli kırılan çıtkırıldım bir menekşe çiçeği değildir. Sapı on on beş metre boyunda dimdik bir direk¬tir. Bu saplar devi ucuna doğru her yöne, sapla tam çeyrek açıda dümdüz dallar sallar, müzik notalarının do, re, mi’sini andıran bu dalların en aşağısındaki en uzunu, biraz yukarısındaki en kısası, onun üstündeki ise daha da kısa olarak yükselir. Her dalın üst tarafında bir dizi sarı alev yanar. İşte sahurluğun mavilere yükselttiği koca şamdan. Sahurluk çiçeklerle on yıllarca hayattan topladığını yine hayata verir ve bütün canını bir çiçeğe verdiği için ölür. Ama öldüğü hâlde adı üç bin yıldan beri ‘ölümsüz’dür: Athanato. Çiçeğin sapını keserler, çardağa direk yaparlar.”
Halikarnas Balıkçısı




Yukarıda aynı konuda yazılmış iki ayrı metin okudunuz. Birinci metinde sahurluk (kaktüs) çiçeğinin yurdunu, hangi ülkelerde yetiştiğini, cinslerini, sevdiği iklimleri, yağmur suyunu depo ettiğini, yavaş büyüdüğünü ve çok güzel renkli çiçekler açtığı için süs bitkisi olarak saksılarda yetiştiğini öğrendiğimiz bir metin okuduk. Bu metin bize saburluk çiçeği hakkında ayrıntılı bilgi veren bir yazıydı. İkinci metin ise deniz üzerine yazdığı hikâye ve romanlarla ünlenmiş Halikarnas Balıkçısı'nın saburluk çiçeğinden söz ettiği Mavi Sürgün adlı kitabından aldığımız bir bölümdü.
İki metinde de aynı konu işlendiği hâlde anlatımda anlatıcıların farkı bakış açıları ve amaçları birbirinden değişiktir. İşte bu farklılık ve yaklaşım anlatımı doğrudan etkiler. Birinci metin olan Larousse Ansiklopedisi’nde bilimsel bir metinle, ikincisinde ise Halikarnas Balıkçısı’nın bütünüyle gözleme dayanan, çiçeği çok yakından tanıyan, özelliklerini bilen ve onu çok seven duygusal yazısını okuduk.
Amacımıza ulaşmak için en uygun anlatım biçimini seçmeliyiz.
Anlatımın başarısı, iletiyi aktaracak kişinin yaklaşımıyla, anlatım biçimiyle doğrudan ilişkilidir.
Anlatıcıya göre iki anlatım çeşidinden söz edebiliriz. Bunlar doğrudan anlatım ve dolaylı anlatım biçimleridir.
Doğrudan anlatım: Kendi duygularımızı, düşüncelerimizi, izlenimlerimizi anlattığımız cümlelerle, başkalarının değiştirmeden aktardığımız sözlerinden oluşan anlatım şeklidir.
İşlediğimiz doğrudan anlatıma örnek olarak Ölü Canlar, Müfettiş gibi eserleriyle bütün dünyada tanınmış yazar Nikolay Gogol’ün “Bir Delinin Güncesi” adlı kitabından kısa bir bölüm okuyoruz:
“Artık acılara dayanacak durumda değilim. Tanrım, neler yapıyorlar bu adamlar bana? Kimse sözümü dinlemiyor! Ne yaptım ben bu adamlara? Ne diye eziyet ediyorlar bana? Benim gibi bir zavallıdan ne isterler? Elimde avucumda bir şey yok ki; istediklerini vereyim. Bittim artık, dayanamayacağım. Beni kurtaracak adam yok mu? Alın beni bu adamların elinden! Üç katlı bir araba verin bana troykama yıldırım gibi atlar koşulsun! Hey yiğit arabacım, sür troykayı! Arabamın çıngırakları şıngır mıngır ötsün! Yiğit atlarım, şahlanın götürün beni bu cehennem dünyasından! Uçurun, çok uzaklara uçurun! Hiçbir şey görüp işitmeyeceğim yerlere götürün beni. İşte gökte bulutlar yığılıp birikmeye başladı, uzakta bir yıldız parladı. Ormanın koyu ağaçları, soluk renkli ay ayaklarımın altından geçip gidiyor...”


Dolaylı anlatım: Başkalarının görüşlerini kendi cümlelerimizle aktarmaya dolaylı anlatım diyoruz. Jack London’dan bir örnek okuyacağız şimdi:
“Yayıncılar ona kendi koşullarını bildirmesini söylemek için yazıyorlardı. Martin yeni bir şey için söz vermekten azimle kaçınıyordu. Tekrar kâğıdı kalemi eline almak düşüncesi onu çıldırtıyordu. Yayıncılardan aşağıdaki mektuplar alıyordu: “Yaklaşık bir yıl kadar önce sizin aşk şiirleri koleksiyonunuzu geri çevirecek kadar şanssız olduk. O zaman onlardan büyük ölçüde etkilenmiştik ama önceden girişilmiş belirli anlaşmalar bizim onları kabul etmemizi engelledi...”
Jack London, Martin Eden

 

 

 


Kişiye Göre Anlatım Çeşitleri
Kişiye göre iki çeşit anlatım vardır:
1. Birinci kişi anlatımı
2. Üçüncü kişi anlatımı


1. Birinci kişi anlatımı: Yazarın kendisinden söz ettiği “ben, biz” sözlerini kullandığı cümleler birinci kişi anlatımına örnektir:

“Dün akşam gün batımı, hiç görmediğim bir güzellikteydi. Pembe turuncu bir buğu vardı gökte. Hele maunaların geçtiği Seine üzerinde gök öyle bir göründü ki, Grenelle Köprüsü’nde ürperdim. Tramvayda baktım; kimse ama hiç kimse görmüyor bu güzelliği. Farkında olan kendinden geçen, tedirgin olan bir yüz yok... Ama diye düşündüm, güzelliği bulmak için, yolculuğa kalkar, uzaklara giderler.”

2. Üçüncü kişi anlatımı: Yazarın başkalarından söz ettiği, “sen, siz, onlar” dediği
cümleler üçüncü kişi anlatımına örnektir.
“Gamsız hastaydı. Çocuklar derhâl bunu fark ettiler. Yemek götürdüler. O verilen yiyecekleri yemiyor, ara sıra titizleşiyor, yalnız bırakmaları için yalvarıyor gibi dişlerini çıkararak hafif hafif bağırıyordu. Gamsız’ın ıstırabını ve bakışlarındaki perişanlığı öğretmenler de gördüler.”




 

 


6.ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ

Anlatımın özellikleri içinde en önemlilerinden biri de düşüncelerin, duyguların açık bir biçimde ifade edilmesidir. Sözlü olsun, yazılı olsun ifadenin hiçbir engele takılmadan bir su gibi akıp gitmesi, ses akışının bozulmaması gerekir.


Bir Metinde Bulunması Gereken Dil ve Biçim Özellikleri:
Sözcükler anlamca yerinde kullanılmalı: Bir sözcüğün anlamını bilmeden kullanmak sayısız yanlışlara neden olur: “Bu gömlek size çok yakıştı.” cümlesindeki “çok” sözcüğünün yerine “doğru” sözcüğünü getiremeyiz.
Kültür dili sözcükleri kullanılmalı: Konuşmada ve yazmada yerel ağızların, söyleyişlerin yerine kültür dilini kullanmaya özen göstermeliyiz. Çünkü yerel ağzın sözcüklerini herkes bilmez. Ayrıca kültür dili her zaman yöresel kullanımların üstünde yer alır: 
“Bir daha istemem büle mamele Ferhatı dedi”
Orhan Kemal, Murtaza


Türkçe sözcük ve deyimlere yer verilmesi: Dilimizi güzelleştirmek, zenginleştirmek hepimizin görevidir. Yazarken ve konuşurken Türkçe sözcükleri kullanmaya özen göstermeliyiz: Kompitur yerine bilgisayar, nazariye yerine ise kuram sözcüklerini tercih etmemiz gibi.
Argo sözcükler ve argo deyimler kullanılmaması: Argo sözcükler belli gruplar içinde özel anlamlar taşıdığı için anlatımda kullanmamalıyız:
“Ethem denilen bu herifi de fasafisonun (önemsiz) biri.”
Osman Cemal Kaygılı, Çingeneler
Kaba sözcük ve sövgü kullanılmamalı: Onur kırıcı söz ve sövgülerin konuşma ve yazmada kullanılmaması gerekir:
“Ulan Bilal, gelsene.” yerine “Bilal gelir misin?” cümlesi kullanılmalıdır.
Gereksiz sözcük kullanılmamalı: Cümlelerde aynı anlama gelen sözcüklerin yan yana kullanılması anlatımı bozar:
“Bilimkurgu kitaplarını nadiren, ara sıra okurum.”
Sözcükler yanlış yapıyla kullanılmamalı: Türemiş sözcükleri kullanırken dikkatli olmalı, yanlış yapmaktan kaçınmalıyız:
“Sumru Hanım, annesine giderkene yolda Pınar’a rastlamış.”
Şiir defteri tutmak: İyi bir okuyucu okuduğu şiir kitaplarında beğendiği, kendine yakın bulduğu şiirleri bir defterde, bilgisayarda toplayabilir. Böylece iyi bir birikim elde etmiş olur.
Zamanı geldiğinde elinin altındaki böyle duygu dolu bir kaynaktan yararlanabilir.
Özlü sözleri derlemek: Okumayı ve yazmayı seven birisi özlü sözleri, atasözlerini derleyip bir defterde topladığından önemli bir anlatım gücüne ulaşabilir. Böylece kaleme alınan yazılar doyurucu ve zengin anlatımlı bir hâle dönüşebilir.
Kitaplarla ilgili bilgi defteri tutmak: Dikkatli bir okuyucu tespit ettiği kitap adlarını bir defterde toplayabilir. Böylece değerli bir başvuru kitapları listesi her zaman elinin altındadır. Bu eserler kaynaklık edeceğinden kişilerin yazıları da beğeni düzeyi yüksek ve etkileyici olacaktır.
Anı defteri tutmak: Hayatta karşılaştığımız pek çok şey merak etmeye, sorgulanmaya değerdir. Herkesin hayatında mutlaka unutamadığı pek çok anısı vardır. Eğer bu anılar yazılırsa olaylar unutulmaz, hep canlı alır. Ayrıca anılar geçmişle ilgili verdikleri ayrıntılı bilgileri sayesinde gelecek kuşaklara yol gösterme işlevini de yerine getirirler.
Not defteri tutmak: Not defteri tutmak insan belleğine yardımcı olur. Notların kısalığı yanında açık olması, sonradan kullanılması sırasında belirsizliğe düşülmesini önler.
Seçip kesilen yazılar dosyası tutmak: İyi ve dikkatli bir okuyucu gazete ve dergilerden kesip seçtiği yazılar ve resimleri dosyalar. Yazma gereksinimi duyunca bu kesiklerden yararlanır. Yazı yazarken bu tür birikimler çok yararlı ve önemlidir.



 

 


7.ANLATIMIN OLUŞUMU


Anlatımın iki yolu vardır. Bunlar nazım ya da nesir (düz yazı)’dir.
Gerçekten nazım / nesir dışında anlatım yolu yok mudur? Aklımıza sanatsal, bilimsel, düşünsel ağırlığı olan konuşmalar yazılar gelir ki bunlar da bu iki anlatım yoluyla gerçekleşmektedir. Ne var ki, bugün nazım eski kimi niteliklerini yitirmiş yalnız dizelerin sıralanmasıyla şiir adı altında tanınır olmuştur.
Yazar ya da konuşmacı iletmek istediğini okuyan ya da dinleyenin de paylaştığı bir iletiye (metne) dönüştürerek gönderir. İleti, edebi metinlerde metnin dokusu içinde eritilmiştir. Yazar söylemek istediklerini okuyucuya aktarmada araç olarak konuyu kullanır.
İleti, yazarı yazmaya yönlendiren temel nedendir. Bu yüzden iletiyi içeren cümleye amaç cümlesi denir.
İyi düzenlenmiş bir metinde her paragraf bir düşünce birimidir. Metinde ne kadar paragraf varsa o kadar da düşünce vardır.
Anlatılan olaylar ve düşünceler sıraya sokulmalı: Anlatımda plan konuya göre değişebilir. Olayların anlatımında hareketli plan, düşüncelerin anlatımında düşünsel plan, şiirler için ise duygusal plan geçerlidir.
Anlatımda birlik olmalı: Sözlü ve yazılı anlatımda konu dışındaki hiçbir olaya, düşünceye yer verilmemelidir. Anlatımda yer alan her ayrıntı konuyla ilgili, açıklayıcı ve tamamlayıcı özellikler taşımalıdır. Buna anlatımda birlik denir.
Anlatımda duruluk ve akıcılık olmalı: Konuşma ve yazmada olayı düşünce ve duyguları olabildiğince az sözcükle anlatmaya çalışmalıyız. Buna anlatımda duruluk denir. Akıcılık ise okuyucunun anlamasını zorlaştıracak sözcükleri kullanmaktan kaçınılmasıdır.
Bilgilerde doğruluk, duygularda içtenlik olmalı: Anlatımda övünmekten, abartmaktan ve kavram karışıklığına neden olabilecek ifadelerden uzak durmalıyız.
Yazım (imla) kurallarına ve noktalama işaretlerine uyulmalı: Dildeki sözcüklerin nasıl yazılacağını belirleyen kuralların ve kullanımların tümüne yazım (imla) adı verilir. Bir dilin yazılma biçimini belirleyen kurallara da yazım kuralları denir. Türkçede her ses bir harfle gösterilir. Bu tür yazıma fonetik (sesçil) yazım denir. Noktalama işaretleri yazıda anlaşılmayı ve kolay okumayı sağladığı için çok önemli bir yer tutar.
Anlatım özgün olmalıdır: Anlatımda özgünlük; hiç kimseye benzemeden, öykünmeden biçim ve içerikte benzersiz olmaktır. Özgün bir anlatım (üslup) sahibi olabilmek için çok okumak, yazmayı sevmek ve çalışmak gerekir.

Anlam etkileyici olmalıdır: Anlatılan ya da kaleme alınan metnin okuyucu ve dinleyicide olumlu bir iz bırakması, beğenilmesi benimsenmesidir.
Bir metnin oluşabilmesi için iki öğenin bulunması şarttır. Bunlar tutarlılık ve bağdaşıklıktır.


A. Tutarlılık: Bir metni oluşturan söz ve söz öbekleri arasındaki anlam ve mantık bağıntısına tutarlılık adı verilir:
“Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç sakladı.”
Faruk Nafiz Çamlıbel


Anlam bakımından söz öbeklerini özelleştirme diye adlandırdığımız tutarlılık öğesi bir araya getirmiştir. Özelleştirme; yeni bir bilgi vererek açıklama, bilinir, tanınır, algılanır hâle getirme anlamına taşır. Yukarıdaki örnekte şair Faruk Nafiz Çamlıbel bize atların kişnemesi ve kırbacın şaklaması ile arabanın yola çıktığını duyurmaktadır.
Söz öbekleri arasındaki neden sonuç ilişkisi tutarlılık öğesini oluşturur. Böylece anlam bütünlüğü sağlanarak söz öbekleri metin hâline gelir:
“Zişan havuza gitti, yüzme yarışlarına katılacak.”
Yukarıda iki sözcük öbeği arasındaki tutarlılık öğesi hem özelleştirme hem de neden sonuç ilişkisidir. Zişan’ın yüzme havuzuna gitmesi hakkında bilgi verilirken (özelleştirme); diğer yandan havuza gitme nedeni de vurgulanmaktadır.

 


B.Bağdaşıklık: Metinde bulunması gereken ikinci öge ise bağdaşıklıktır. Metni oluşturan söz öbekleri arasındaki dil bilgisel öğeler göze ve kulağa seslenir. Buna göre; adıllar, belirteçler, ön adlar, bağlaçlar gösterme durumu eki, cümle vurgusu vb. gibi bağdaşıklık öğeleridir:
“Bu işin bitmesinde senin de payın var. Benim böyle bir düşüncem var.”

İki söz öbeği arasında “böyle” belirteci bağdaşıklık görevini üstlenmektedir.
Okumaya ve konuşmaya konu olan basılı, yazılı anlam ve anlatım bütünlüğü taşıyan her şey geniş anlamda bir metindir. Bir hikâyeden denemeye, bir cümleden paragrafa kadar yazılı ve basılı dil ürünlerinin hepsi metin terimiyle adlandırılır.
Bir metinde amacın yoğunlaştırılarak yargıya dönüştürülüp, bir önerme biçiminde belirmesine ileti (ana düşünce) denir.






8.ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI

Her anlatım bir bütündür. Dil bilgisi kuralları ve anlam ilişkisi ile birbirine bağlanan cümle ve paragraf adlı birimlerden oluşur.
Cümle: Paragrafı bir düşünceyle ilgili cümleler topluluğu olarak da tanımlayabiliriz. Bu yönüyle paragraftaki cümlelerin birbirleriyle anlamca bir ilişki kurması, bir bütünlük yaratması gerekir. Bunu da cümle sağlar. Her cümle kendinden önceki cümleye dil ve düşünce yönlerinden iyice bağlanmalıdır. Cümleler arasında doğal geçişler kurulmalı, boşluklar bırakılmamalıdır. Anlatımımızın etkisini artırmada da bağlantı büyük önem taşır. Bu bağlantılardan yoksun paragraflarla kurulmuş bir yapı malzemesi eksik konulmuş bir inşaattan farksızdır.
Paragraf: Kimi paragraflar yazıdaki yerlerine ve görevlerine göre değişik özellikler taşırlar.
Giriş Paragrafı: Yazımızın ne ile ilgili olduğunu, yazımızda hangi sorunun ortaya atıldığını, bunu hangi görüş açısından ele alacağımızı giriş paragrafı gösterir.


Hikâyeci Kenan Hulusi’nin Miras Keçe adlı hikâyesinin giriş paragrafı şöyledir:

“Biz insanlar, şu etrafımızdaki cansız şeyler için ne biliyoruz? Yatak odalarımızın bir tarafında yahut başucumuzda duran şu komodin, içinde yattığımız şu karyola, üzerinde yemek yediğimiz masalar, duvardaki bir çerçeve, hülasa evimizi teşkil eden bütün bu şeyler hakkında bilgilerimizin derecesi nedir? Galiba koca bir sıfır.”

Kenan Hulusi, bu hikâyesinde değeri bilinmeyen şeylerin aslında ne kadar değerli olabileceklerini anlatmaktadır. Hikâyenin ana fikri daha birinci paragrafta ortaya konulmuştur.
Hangi konuyu açıklayacağım, neyi açıklayacağım sorusunun karşılığı konu/giriş cümlesinde belirtilir.
Gelişme Paragrafı: Girişten sonra gelen ve onu açıklayan, örneklendiren cümlelerin yer aldığı paragraftır. Açıklama, benzerliklerden, örneklerden, karşıtlıklardan, çelişkilerden, atasözleri ve özdeyişlerden, fıkra, anı, fabl gibi... kısa yazı türlerinden yararlanılarak yapılır. Konu somutlaştırılır. Uzun paragraflardan olabildiğince kaçınılmalıdır. Cümlelerin ve paragrafın kısa olmasına özen gösterilmelidir:

Eski terimler olarak nazım ve nesir; şimdi bunların yerini tutan ve yaklaşık aynı anlamlarda kullanılan şiir ve düz yazı anlatımın iki yoludur.
Düz yazıda yazarın cümleler, paragraflar, düzen, açıklık, akıcılık, duruluk, yalınlık gibi nitelikler önem vermesi gereken konulardır.
Anlatım biçimi bir yazının içindeki bir ya da birçok değişik anlatıştan her birine verilen addır. Bu bildiklerimizi bildirme / açıklama / yorumlama (yansıtma);iki kişinin karşılıklı konuşması; bir olayın öykülenmesi; bir yerin, tabiatın, kişinin betimlenmesi; herhangi bir konunun tartışılması ya da iyi / kötü, doğru / yanlış yanlarının değerlendirilmesi demek olan eleştirme yapılması biçiminde olabilir.
Eserler, yazıldıkları türler belirlenirken bu yönlerden biriyle de nitelenebilirler: Lirik, epik şiir, töresel hikâye, romantik oyun gibi.
Yazılı anlatımda yapılan en büyük yanlışlıklardan birisi konuyu sınırlamamaktır. Konu yazılmadan önce mutlaka sınırlandırılmalıdır.
Yazmaya başlamadan önce konuyu netleştirmemiz, söyleyeceklerimizi tespit etmemiz, güçlü bir omurga oluşturmamız, bir soruyla giriş yapmamız, betimlemelerden yararlanmamız, küçük bir hikâyeye değinmemiz, paragraf konusunda dikkatli olmamız, tanık göstermemiz konularında özenli olmalıyız.
İletişimde anlatıcıyla anlatım arasındaki ilişki her zaman etkileyicidir.
Anlatımın özellikleri içinde en başta gelenlerden biri de düşüncelerin, duyguların açık bir biçimde ifade edilmesidir.
İyi düzenlenmiş bir metinde her paragraf bir düşünce birimidir. Metinde ne kadar paragraf varsa o kadar da düşünce var demektir. Her paragraf giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.
Kullandığımız anlatım biçimleri yazı içinde karışık bir hâlde bulunur. Yazar bu süreçte yeri geldikçe bunlardan birini ya da birkaçına başvurur.




 

KAYNAKÇA:

*        Okt. Mert BABADAĞ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, Bahar Yarıyılı Ders Notları 2013- Muğla

 

 

 

 
  Bugün 6 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı! Özgün Edebiyat Bilgileri Burda! Sitemizin Kuruluşu 12.12.2009'dur. Copright:mertbabadag@yahoo.com  
 



... m KALP:

  IP :IP adresiniz SAYAÇ (ONLİNE P): page counter   Free Web Site Counter
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol