background İng. background
1. arka plan, 2. art alan
1. Gerideki görünüm. 2. Daha önceki dönemlerde elde edilen bilgi ve deneyim.

badminton İng. badminton
sp. tüytop
Tenise benzeyen ve bir tür tüylü topla oynanan oyun.

bandrol Fr. banderole
denetim pulu
1. Paketlerin, şişelerin ağızlarına konulan şerit veya etiket. 2. Devletçe verginin kesildiğini gösteren etiket.

bankiz Fr. banquise
coğ. buzla
Deniz suyunun donmasıyla kutup bölgelerinde oluşan buz alanı.

banknot Fr. bank-note
kâğıt para
Devlet bankası tarafından piyasaya çıkarılan değeri kâğıt üzerinde belirtilen para.

banliyö Fr. banlieue
yörekent
Genellikle oturma alanı niteliğinde olan, şehir merkezinden uzakta veya sınırlarına yakın yerlerde bulunan şehir yöresi.

barisfer Fr. barysphère
jeol. ağır küre
Yer yuvarlağının, yoğunluğu ve katılığı çok olan bölümü.

bariyer Fr. barrière
engel
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep.

barkod Fr. barcode
çizgi im
Malın değişik özelliklerini ve fiyatını belirten, elektronik aygıtların okuyabileceği biçimde düzenlenmiş etiket.

barometre Fr. baromètre
fiz. basınçölçer
Hava basıncını ölçerek yer yükseltilerini ve hava değişimlerini tespit etmek için kullanılan alet.

basketbol İng. basketball
sp. sepet topu
Beşer kişilik iki takım arasında topu 3 metre yükseklikteki karşılıklı duran ağ geçirilmiş iki sepetten birine sokup sayı kazanmak esasına dayanan bir oyun.

bateri Fr. batterie
müz. davul
Orkestrada vurmalı çalgı takımı.

baterist Fr. batteriste
müz. davulcu
Orkestrada vurmalı çalgı takımını kullanan.

batimetre Fr. bathymètre
den. derinlikölçer
Okyanusun derinliğini ölçmeye yarayan alet.

batimetri Fr. bathymétrie
den. derinlik ölçümü
Okyanus derinliğinin veya yüksekliğinin özel bir aletle belirlenmesi işlemi.

baypas İng. by-pass
1. devre dışı, 2. tıp köprüleme
1. Konudan uzak, ilgisiz. 2. Vücudun bir yerinden alınan damarı tıkanmış damarın yerine koymak suretiyle yapılan tedavi.

baz Fr. base
temel
En önemli, belli başlı.

bearish İng. bearish
ekon. düşen piyasa
Borsada fiyat indirilmesine neden olacak eğilim, fiyat düşürücü özellik.

bek İng. back
sp. savunma oyuncusu
Kalecinin önünde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri.

benchmarking İng. benchmarking
bilgileşim
Kuruluşlar, şirketler arasında bilgi satma.

bestseller İng. bestseller
çoksatar
En çok satılan yayın.

betoniyer Fr. bétonnaière
betonkarar
Beton yapmak üzere çimento, kum ve suyu karıştıran makine.

bibliyofil Fr. bibliophile
kitapsever
Öz ve biçim yönünden iyi nitelikli kitapları seçen, kitaba tutkuyla bağlı (kimse).

bibliyografi Fr. bibliographie
kaynakça
Belli bir konu, yer ve dönemle ilgili yayınları kapsayan veya en iyilerini seçen eser.

bibliyografya Yun.
kaynakça
Belli bir konu, yer ve dönemle ilgili yayınları kapsayan veya en iyilerini seçen eser.

bibliyoman Fr. bibliomane
kitap düşkünü
Hastalık derecesine varan kitap sevgisi olan kimse.

bibliyomani Fr. bibliomanie
kitap düşkünlüğü
Kitap düşkünü olma durumu.

bibliyotek Fr. bibliothèque
kitaplık
Kuruluş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak gibi her türlü düşünce ve sanat ürününü toplayan, düzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kuruluş.

bienal Fr. biennal
yılaşırı
Bir yıl ara ile, iki yılda bir.

bigudi Fr. bigoudi
sarmaç
Kadınların saçlarını kıvırmak için kullandıkları, metal, sünger veya plastikten, boru biçiminde küçük araç.

bilanço İt. bilancio
ekon. dengelem
Bir kuruluşun, bir ticarethanenin belirli bir dönem sonundaki veya belirli bir gündeki taşınır ve taşınmaz varlıkları ile bunları sağlamak için kullanılan öz ve yabancı kaynakları dengeli olarak gösteren çizelge.

billboard İng. billboard
duyurumluk
Duyuruların üzerine yazıldığı veya yapıştırıldığı düz levha.

bilyon Fr. billion
milyar
Milyon kere binin, bin milyonun adı.

biyogaz Fr. biogaz
gübre gazı
Hayvansal ve bitkisel atıkların oksijensiz ortamda ayrışması sonucu ortaya çıkan gaz karışımı.

biyografi Fr. biographie
öz geçmiş
Bir kimsenin doğumundan yaşadığı güne kadar geçirdiği belli başlı evreleri içeren yazı.

biyoloji Fr. biologie
dirim bilimi
Bitki ve hayvanların köken, dağılım, yapı, gelişim, büyüme ve üremelerini inceleyen bilim dalı.

biyolojik Fr. biologique
dirim bilimsel
Biyoloji ile ilgili.

biyonik Fr. bionique
dirim kurgusal
Biyoloji ve elektronikle ilgili olan.

blender İng. blender
karıştırıcı
1. İki veya daha çok maddeyi birbiri içinde dağıtmaya, karıştırmaya yarayan araçların genel adı. 2. Çeşitli besin maddelerini karıştırma ve çarpma işinde kullanılan araç veya alet.

bloke Fr. bloqué
kullanılması önlenmiş, el konulmuş
Kullanılması önlenmek amacıyla el konulmuş.

blöf Fr. bluff
kurusıkı
Karşısında kişiyi yanıltarak veya yıldırarak bir işten caydırmak için söylenen asılsız söz veya takınılan aldatıcı tavır.

blue chips İng. blue chips
ekon. mavi boncuklular
İşlem hacmi yüksek ve getirisi istikrarlı hisse senetleri.

boarding card İng. boarding card
uçuş kartı
Yapılacak uçak yolculuğuyla ilgili uçuş saati, koltuk numarası vb. bilgilerin bulunduğu kart.

bodyguard İng. bodyguard
koruma
Can güvenliğinin tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi saldırılardan korumak üzere görevlendirilmiş kişi.

boks Fr. boxe
sp. yumruk oyunu
Belirli kurallara uyularak yapılan yumruk dövüşü.

boksör Fr. boxeur
sp. yumruk oyuncusu
Boks yapan kimse.

bold İng. bold
bl. koyu
Yazı karakterinin daha belirgin olarak yazılmış biçimi.

bolometre Fr. bolomètre
fiz. ışınımölçer
Bir kaynağın bütün dalga boylarındaki toplam ışınımını ölçen araç.

botanik Fr. botanique
bitki bilimi
Bitkileri inceleyen bilim kolu.

branş Fr. branche
kol
Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri.

brick game İng. brick game
tuğla oyunu
Bilgisayarda veya cep telefonlarında oynanan, topla tuğlaları yıkma esasına dayanan oyun.

brifing İng. briefing
bilgilendirme
Bir konuda özet olarak verilen bilgi veya açıklama.

broker İng. broker
ekon. borsa simsarı
Müşteri ile borsa acenteleri arasında menkul değerlerin alım satımına aracılık eden gerçek veya tüzel kişi.

burjuva Fr. bourgeois
kent soylu
Orta sınıftan olan.

burjuvazi Fr. bourgeoisie
kent soyluluk
Burjuva sınıfı

C
call center İng. call center
çağrı merkezi
Herhangi bir şirketin müşterisinin ihtiyaçlarını, beklentilerini öğrendiği, kısa çözüm yollarını sunduğu çalışma birimi.

cash card İng. cash card
nakit kartı
Bankalardan peşin para almak veya para çekmek için kullanılan kart.

casting İng. casting
oyuncu kadrosu
Televizyon ve sinema dizi ve filmlerinde oynayan oyuncuların tümü.

catering İng. catering
yemek hizmeti
Bir kuruluş tarafından yemeğin hazırlanması ve dağıtılması işi.

center İng. center
merkez
Belirli bir yerin ortası.

change İng. change
ekon. para değişimi
Para alımı ve satımı.

charter İng. charter
dolmuş uçak
Belirli merkezler arasında belli bir tarifeye bağlı olmaksızın sefer yapan ucuz tarifeli uçak.

chat İng. chat
sanal sohbet
Uluslararası iletişim ağ ortamlarını kullanarak çeşitli yazılımlar aracılığıyla kişilerle karşılıklı olarak yazılı, sesli veya görüntülü görüşme.

check-in İng. check-in
giriş işlemi
Otelde kalınacak odanın, uçakta oturulacak yerin belirlenmesi.

check-list İng. check-list
denetim çizelgesi
Yolcu veya ürün sayısının denetlenmesi için kullanılan yolcu veya mal adının yazılı bulunduğu liste.

check-out İng. check-out
çıkış işlemi
Konaklama yerlerinden ayrılırken yapılan işlem.

check-point İng. check- point
denetim noktası
Denetleme yapılan yer.

check-up İng. check-up
tıp tam bakım
Sağlık yönünden yapılan genel yoklama.

cheese cake İng. cheese cake
peynirli kek
İnce kek dilimi üzerine krem peynir ve kremayla hazırlanıp üzeri değişik malzemelerle süslenen bir tür tatlı.

chip card İng. chip card
varlık kartı
Kişiyle ilgili birçok bilgiyi içinde barındıran kart.

clearing İng. clearing
tic. takas
İki ülke arasında yapılan alışverişin karşılıklı olarak malla ödenmesi.

coffee shop İng. coffee shop
kahveevi
Kahve içilen yer.

cohabitation Fr. cohabitation
birlikte yaşama
Birlikte oturma, bir arada yaşama.

compact disc İng. compact disc
bl. yoğun disk
Manyetik olmayan ince bir metalden oluşmuş ve yüksek yoğunluklu ışık kaynağı kullanarak optik tarama düzeneği ile okunan veri saklama ortamı.

corner İng. corner
bayi
Belli bir kuruluşun mallarını satma izni olan işletme.

cracker İng. cracker
sistem kırıcı
Zevk için bilgisayar sistemlerine zarar veren kimse.

|
|
Ç
çaçaron İt. chiacchierone
geveze
Çok konuşan.

çip İng. chip
bl. yonga
Milimetrik yüzeyler üzerinde on binlerce devre elemanından oluşan ve son derece karmaşık elektronik devrelerin yerleştirildiği, genellikle silikon benzeri yarı iletken malzeme.

|
|
D
daltonizm Fr. daltonisme
tıp renk körlüğü
Bütün renkleri veya birkaç rengi, özellikle kırmızı ile yeşili birbirinden ayırt etmeye engel olan görme bozukluğu.

dancing İng. dancing
dans salonu
Dans etmek için gidilen, halka açık yer.

dansimetre Fr. densimètre
fiz. yoğunlukölçer
Sıvıların özgül ağırlığını ölçen araç.

dart İng. dart
oklama
Hedef noktaları dairesel olarak belirlenmiş nişan tahtasına küçük okların atılmasıyla oynanan bir tür oyun.

data İng. data
veri
Bilgi.

datif Fr. datif
db. yönelme durumu
Ad soyundan bir sözü yönelme kavramıyla fiile veya bir edata bağlayan -a / -e ekiyle kurulan durum.

deadline İng. deadline
süre sonu
Bir işin bitirilmesi veya borcun ödenmesi için öngörülen sürenin sona ermesi.

dealer İng. dealer
satımcı
Satım işini yapan (kimse).

dealing İng. dealing
tic. satım
Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem.

debi Fr. débit
coğ. akım
Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun hacmi.

dedektör Fr. détecteur
algılayıcı
Gaz, mayın, radyoaktif mineral, manyetik dalga vb.ni bulmaya, tanımaya yarayan cihaz.

dedüksiyon Fr. déduction
fel. tümdengelim
Tümel bir önermeden tikel bir önermeye, yasalardan olaylara, etkenden etkiye geçme yolu.

defans Fr. défense
sp. savunma
Bir takımın, kalesini korumak için gösterdiği çaba.

defansif Fr. défensive
sp. savunmalı
Savunmayı esas alarak kurulan (oyun düzeni).

deflasyon Fr. déflation
ekon. para kısıtlaması
Para şişkinliğine karşı önlem olarak paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması.

deflatör Fr. déflateur
ekon. para kısıtlayıcı
Para kısıtlaması işlemini yapan kimse.

defroster İng. defroster
buzçözer
Buzu çözen, donmayı önleyen alet.

dejenerasyon Fr. dégénération
1. yozlaşma, 2. soysuzlaşma, 3. fiz. ve kim. bozunum
1. Yozlaşmak durumu. 2. Soysuzlaşmak işi. 3. fiz. Işın etkin bir çekirdeğin ışınım salarak değişikliğe uğraması olayı. 4. kim. Birleşik bir maddenin daha yalın bileşiklere veya bileşenlere tek yönlü olarak ayrılması.

dejenere Fr. dégénéré
1. soysuz, 2. yoz, 3. fiz. ve kim. bozulmuş, 4. fiz. ve kim. bozunmuş
1. Soyunun özelliklerini yitirmiş olan (kimse, bitki vb.). 2. Biyolojik ve toplumsal ölçüler yönünden göze batacak kadar kötüye giden (kimse).

dekadans Fr. décadence
çöküş
Devletlerin veya uygarlıkların son bulması, mahvolması.

deklarasyon Fr. déclaration
1. bildiri, 2. huk. mal bildirimi
1. Resmî bir makam, kurum veya resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı. 2. Mülkiyeti altında bulunan taşınır ve taşınmaz malların listelenerek istenen makama sunulması.

dekoder İng. decoder
tek. çözücü
Elektronik alıcılar için şifre veya bilgi çözücü.

dekolte Fr. décolleté
1. açık giyim, 2. açık giyimli
1. Kadın giyiminin kolları, göğsü veya sırtı açıkta bırakan biçimi. 2. Göreneğe aykırı derecede çıplak.

dekont Fr. décompte
ekon. hesap belgesi
1. Bankalarda çekilen veya yatırılan para karşılığında verilen belge. 2. Alınmış veya ödenmiş olan tutarın dökümü.

dekoratör Fr. décorateur
iç mimar
Bir yapıyı, kullanım ve estetik bakımından ele alıp insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerine uygun olarak tasarlayan kimse.

demagog Fr. démagogue
laf cambazı
Bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak abartılı veya gerçek dışı sözler söyleyen kimse.

demagoji Fr. démagogie
laf cambazlığı
Bir kimsenin, bir grubun duygularını kamçılayarak abartılı veya gerçek dışı sözler söyleyip onları kazanmaya çalışma.

demarke Fr. demarké
sp. sıyrılmış, boşta kalmış
Rakip oyuncular tarafından tutulmaktan kurtulmuş.

demo İng. demo
tanıtım gösterisi
Bir şeyi tanıtmak amacıyla yapılan sunum.

demograf Fr. démographe
nüfus bilimci
Nüfus bilimiyle uğraşan kimse.

demografi Fr. démographie
nüfus bilimi
İnsan nüfusunu yapı, gelişme ve dağılım açısından inceleyen bilim.

demografik Fr. démographique
nüfus bilimsel
Nüfus bilimiyle ilgili.

demonstrasyon Fr. démonstration
tanıtım gösterisi
Bir şeyi tanıtmak amacıyla yapılan sunum.

demoralizasyon Fr. démoralisation
moral çöküntüsü
Manevi dirençsizlik, ruhsal yönden direnememe, cesareti yitirme.

demoralize Fr. démoralise
morali bozulmuş
Manevi gücü azalmışi

dendroloji Fr. dendrologie
ağaç bilimi
Botaniğin ağaçları inceleyen dalı.

deontoloji Fr. déontologie
ödev bilimi
Bir mesleği uygularken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalı.

depar Fr. départ
sp. çıkış
Verilen bir işaretle yarışa başlama.

departman Fr. département
bölüm
Bir okul veya üniversitenin herhangi bir bilim ve uzmanlık dalında eğitim sağlayan birimlerinden her biri.

deplase Fr. deplasé
yeri değişmiş
“Yerini değiştirmek” anlamındaki deplase etmek, “yeri değişmek.” anlamındakideplase olmak birleşik fiillerinde geçer.

deplasman Fr. déplacement
sp. dış saha
1. Spor takımlarının kendi sahaları dışında oynaması durumu. 2. Sporcuların daha önce oynamadıkları veya rakip takımla karşılaşma yapmak üzere geldikleri rakip takımın sahası.

depozit İt. deposito
ekon. güvence akçesi
Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmediğinde karşı tarafça el konulacak olan para.

depozito İt. deposito
ekon. güvence akçesi
Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmediğinde karşı tarafça el konulacak olan para.

depresyon Fr. dépression
1. ruh b. bunalım, 2. ekon. çöküntü
1. Uyaranlara karşı duyarlığın, iş yapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan ruhsal bozukluk. 2.Çoğunluğa ilişkin satın alma gücünün durması, satış değerlerinin düşmesi, çalışma gücünün azalması vb. sebeplerle ortaya çıkan ekonomik durum.

dermatolog Fr. dermatologue
tıp cildiyeci
Cilt hastalıkları uzmanı.

dermatoloji Fr. dermatologie
tıp cildiye
Hekimliğin deri hastalıkları ile ilgili dalı.

derogasyon Fr. derogation
huk. ayrıklık
Genel kuraldan ayrılma.

designer İng. designer
tasarımcı
Tasarım yapan kimse.

desikatör Fr. dessiccateur
tek. kurutma kabı
İçinde nemçeker bir kimyasal madde bulunan ve bazı maddeleri kurutmak veya nemlenmelerini önlemek için kullanılan kapaklı cam kap.

desimal Fr. décimal
mat. ondalık sistem
1. Temel birimlerin katları ve askatları, bu birimlerin ondalık kuvvetleri olan uzunluk ve ağırlık ölçümlerinde kullanılan sistem. 2. Tabanı 10 olan normal sayma sayılarından oluşan sistem.

deskriptif Fr. descriptif
tasvirî
Tasvir niteliğinde olan, tasvirle ilgili.

deşarj Fr. décharge
fiz. boşalma
Elektrik yükünün başka bir iletkene geçişi veya sıfıra düşmesi.

deşifre Fr. déchiffré
çözülmüş, açıklanmış
Bir sözün, bir yazının ne anlatmak istediği ortaya konmuş.

detant Fr. détente
yumuşama
Dünyada soğuk savaş döneminden sonra stratejik silahların geliştirilmesiyle başlayan siyasal gerginliğin ortadan kaldırılması siyaseti.

detay Fr. détail
ayrıntı
Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri.

deterjan Fr. détergent
arıtıcı
Petrol türevlerinden elde edilen, temizleme özelliği bulunan, toz, sıvı veya krem durumunda olabilen kimyasal madde.

determinasyon Fr. détermination
fel. belirlenim
Bir kavramın anlamının, içeriğinin, yapısının veya sınırlarının tam olarak belirlenmesi işi.

determinist Fr. déterministe
fel. belirlenimci
Belirlenimcilik yanlısı olan.

determinizm Fr. déterminisme
fel. belirlenimcilik
Her olayın başka olayların gerekli ve kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ileri süren öğreti.

detone Fr. détoné
müz. kusurlu
Kusuru olan.

devalüasyon Fr. dévaluation
ekon. değer düşürümü
Paranın altın veya yabancı bir paraya göre değerinin düşürülmesi, satın alma gücünün azalması.

devalüe Fr. dévalué
ekon. değeri düşürülmüş
“Değerini düşürmek” anlamındaki devalüe etmek, “değeri düşürülmek” anlamındakidevalüe olmak birleşik fiillerinde geçer.

developer İng. developer
yıkamaç
Fotokopi makinelerinde veya fotoğraf basımı işinde kullanılan yıkama aleti.

dezenformasyon Fr. désinformation
bilgi çarpıtma
Kişiyi veya kurumu herhangi bir konuda bilinçli olarak gerçeği saptırarak yanlış bilgilendirme.

diaspora Yun.
kopuntu
1. Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu. 2. Yahudilerin ana yurtlarından ayrılarak yabancı ülkelerde yerleşen kolları.

didaktik Fr. didactique
öğretici
Öğretme, yetiştirme ve açıklama niteliğinde olan.

difraksiyon Fr. diffraction
fiz. kırınım
Işık, ses ve radyoelektrik dalgalarının karşılaştığı bazı engelleri dolanarak geçmesi olayı.

diftong Fr. diphtongue
db. ikiz ünlü
Çeşitli ses olayları sonunda söyleyişte yan yana gelen iki ünlü.

difüzyon Fr. diffusion
fiz. geçişme
Moleküllerin kinetik enerjileri sebebiyle çok yoğun bir bölgeden az yoğun bir bölgeye hareketleri.

dijital Fr. digital
sayısal
Sayı ile ilgili, sayıya dayanan.

dikotomi Fr. dichotomie
biy. ikileşim
İki eşit parçaya ayrılmak üzere büyüme noktasından ikiye bölünerek dallanma.

dikotomik Fr. dichotomique
ikileşik
İkişer ikişer ayrılıp bölünen.

dikte Fr. dictée
yazdırım
Bir başkasına o anda söyleyerek yazdırma.

dilemma Yun.
man. ikilem
İki önermesi bulunan ve her iki önermenin vargısı olan tasım.

dinamik Fr. dynamique
1. devim bilimi, 2. fel. devimsel, 3. canlı, etkin
1. Mekaniğin kuvvet, hareket, enerji arasındaki ilişkilerini inceleyen dalı. 2. Devinimi yalnızca fizik kanunlarına bağlı olmayan, aynı zamanda etkin bir gücü, bir amacı da içeren. 3. Hareketli, hayat dolu. 4. Hareketli, işleyen, çalışan.

dinamizm Fr. dynamisme
fel. devimselcilik
Beliren ve gelişen şeylerin kendiliklerinden etkin olduklarını, gelişmelerini sağlayan gücün dışarıdan gelmeyip kendileriyle özdeş bulunduğunu ileri süren öğreti.

dinamo Fr. dynamo
1. fiz. üreteç, 2. sürükleyici
Herhangi bir mekanik enerjiyi elektrik akımına çeviren aygıt.

dinamometre Fr. dynamomètre
fiz. kuvvetölçer
Kuvvetleri ölçmeye yarayan cihaz.

dipfriz İng. deep-freeze
derin dondurucu
Bozulabilecek yiyecekleri niteliklerini bozmadan çok düşük ısılarda dondurarak uzun süre saklamak için kullanılan buzdolabı.

direktif Fr. directive
yönerge
Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk.

direktör Fr. directeur
yönetmen
Bir kuruluşu yönetme yetkisi olan kimse.

disimilasyon Fr. dissimilation
db. benzeşmezlik
Bir kelimede bulunan aynı veya benzeri seslerden birinin değişikliğe uğraması.

diskalifiye Fr. disqualifié
1. sp. yarış dışı, 2. dışlanma.
1. Kural dışı hareketleri dolayısıyla oyundan atılan. 2. Dışarıda tutulma, bir yere veya topluluğa alınmama.

dispanser Fr. dispensaire
sağlık ocağı
Mahalle, köy, kasaba vb. idari birimlerde vatandaşın sağlık sorunlarının giderildiği, tedavilerinin yapıldığı devlet kuruluşu.

distribütör Fr. distributeur
tek. dağıtıcı
Motorlarda yüksek gerilimli akımı çalışma sırasına göre bujilere yayıp gönderen aygıt.

diyabet Fr. diabète
tıp şeker hastalığı
Kanda glikozun artması sonucu idrarda şeker bulunması, çok su içme, çok yemek yeme ve çok idrar yapma ile beliren hastalık.

diyagonal Fr. diagonale
mat. köşegen
Bir çokgende ardışık olmayan veya birçok yüzlüde aynı düzlem üzerinde bulunmayan iki köşe arasına çekilen çizgi.

diyakroni Fr. diachronie
dil b. art zamanlılık
Değişik zaman ve evrim açısından incelenen dil olaylarının özelliği.

diyakronik Fr. diachronique
art zamanlı
Evrim açısından ele alınan süre içinde birbirini izleyen.

diyalekt Fr. dialecte
dil b. lehçe
Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu.

diyalektik Fr. dialectique
eytişim
Gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemi.

diyalektoloji Fr. dialectologie
lehçe bilimi
Bir dilin lehçelerini inceleyen bilim dalı.

diyapozitif Fr. diapositive
saydam
Sayısal ortamda hazırlanmış, yansıtım aygıtında kullanılmaya özgü pozitif görüntü.

dizayn İng. design
tasarım
1. Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı. 2. Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve.

dogma Fr. dogme
fel. inak
Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav.

dogmatik Fr. dogmetique
fel. inaksal
Deney bilgisini, deneye dayanan kanıtları hiçe sayarak kanılarını inanç öğretilerinden çıkaran (düşünce biçimi).

doktrin Fr. doctrine
öğreti
1. Bilimde, felsefede bir görüşü bir sistem içinde belli bir anlayışa, düşünceye dayalı olarak oluşturan ilke ve dogmalar bütünü. 2. Toplumda herhangi bir alanda çığır açan bir düşünce adamının ortaya koyduğu görüşler, ilkeler bütünü.

doküman Fr. document
belge
Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb.

dokümantasyon Fr. documentation
belgeleme
Bir çalışma için gerekli belgeleri arama ve sağlama, belgelere dayandırma.

dokümanter Fr. documentaire
belgesel
Belge niteliği taşıyan.

dolikosefal Fr. dolichocéphale
anat. uzun kafalı
Başı dar, kafatasının uzunluğu genişliğinden fazla olan (kimse).

domestik Fr. domestique
1. evcil, 2. yerel, yerli
1. Yerli. 2. Belli bir yöre ile ilgili. 3. Ülke içi.

dominant Fr. dominante
baskın
Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen.

done Fr. donnée
veri
Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge.

donör Fr. donneur
tıp verici
Başkasına aktarılmak üzere kan, doku veya organ veren kimse.

doz Fr. dose
kim. düze
Bir maddenin bir birleşiğe, bir karışıma giren veya girmesi gereken belli miktarı.

dozaj Fr. dosage
kim. düzem
Bir birleşiğe veya bir karışıma girecek madde miktarlarının belirtilmesi.

dozer Fr. bulldozer
yoldüzler
Tırtıllı veya lastik tekerlekli yol yapım makinesi.

dömifinal Fr. demi-finale
sp. yarı final
Bir yarışmada çeyrek finale kalan sekiz takımdan dördünün elenmesiyle oluşan grup veya aşama.

dragoman Fr. dragoman
çevirmen
Konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse.

drenaj Fr. drainage
akaçlama
Toprakta bitkilerin yetişmesine zararlı olan fazla suların akıtılması.

dribbling İng. dribbling
sp. top sürme
Topu kısa aralıklarla sürükleyerek veya yere vurarak karşı tarafın kalesine veya potasına doğru götürme.

duayen Fr. doyen
aksakal
Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse.

dublaj Fr. doublage
sin. ve TV seslendirme
Sesin, çekimden sonra film üzerine geçirilmesi, kaydedilmesi.

dublör Fr. doubleur
sin. ve TV benzer
Bazı önemsiz veya tehlikeli sahnelerde asıl oyuncunun yerine çıkan, yapı ve yüz bakımından bu oyuncuyu andıran kimse.

dumping İng. dumping
ekon. düşürüm
Mallarda yapılan genel ucuzluk.

düalist Fr. dualiste
fel. ikici
İkicilik felsefesini kabul eden.

düalizm Fr. dualisme
fel. ikicilik
Birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız, birbirine geri götürülemeyen, birbirinin yanında veya karşısında bulunan iki ilkenin varlığını kabul eden görüş.

|
|
E
e-mail İng. e-mail
elektronik posta
Bilgisayarlar veya bir ağ içindeki belli gönderim merkezleri arasında elektronik bilgi iletişimi.

edisyon Fr. édition
1. bası, 2. baskı
1. Resim klişesi, dökme harf, taş kalıp kullanarak makine yardımı ile kâğıt, bez vb.ne yazı, resim, çıkarma işi. 2. Bir eserin tekrarlanarak yapılan baskı işlemlerinden her biri.

editör Fr. éditeur
yayımcı
Bir sanatçının, bir yazarın eserini yayıma hazırlayan kimse veya kuruluş.

efemine Fr. eféminé
kadınsı
Davranış ve kılık kıyafet bakımından kadına özenen (erkek).

efor Fr. effort
çaba, güç
Herhangi bir işi yapmak için ortaya konan güç, zorlu, sürekli çalışma.

egoist Fr. égoïste
bencil
Yalnız kendini düşünen, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan.

egoizm Fr. égoïsme
bencillik
Bencil olma durumu.

egosantrizm Fr. égocentrisme
fel. beniçincilik
Dünyada kişinin benliğini merkez sayan felsefe görüşü.

egotizm Fr. égotisme
fel. benlikçilik
Kendi benliğinin gelişimini, bütün davranışlarının ilkesi yapan kişinin niteliği.

egzama Fr. eczéma
tıp mayasıl
Tende kızartı, kaşınma, sulanma, kabuk bağlama vb. doku bozukluklarıyla kendini gösteren ve bulaşıcı olmayan bir deri hastalığı.

egzersiz Fr. exercice
sp. alıştırma
Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak için yapılan tekrar.

egzistansiyalist Fr. existentialiste
fel. varoluşçu
Varoluşçuluk yanlısı.

egzistansiyalizm Fr. existentialisme
fel. varoluşçuluk
Varoluşun özden önce geldiğini ve özü sürekli olarak yarattığını ileri süren öğreti.

egzogami Fr. exogamie
top. b. dış evlilik
Evlenecek kimsenin eşini kendi boy veya soyunun dışından seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi.

egzomorfizm Fr. exomorphisme
jeol. dış başkalaşım
Magmanın sokulmasıyla, komşu kayaçların uğradığı başkalaşma.

egzotik Fr. exotique
yabancıl
Uzak, yabancı ülkelerle ilgili, bu ülkelerden getirilmiş.

egzotizm Fr. exotisme
yabancıllık
Bir eserde uzak, yabancı ülkelerle ilgili olayları, kişileri, yöresel görüşleri yansıtma.

ejektör Fr. éjecteur
fışkırtıcı
Belli hızla hareket eden bir akışkan yardımıyla, başka bir akışkanın boşalmasını sağlayan alet.

ekarte Fr. écarté
saf dışı bırakılmış, konu dışı tutulmuş
“Saf dışı etmek, konu dışında tutmak” anlamındaki ekarte etmek, saf dışı edilmek, konu dışında tutulmak” anlamındaki ekarte olmak birleşik fiillerinde geçer.

ekinoks Fr. équinoxe
gök b. gün tün eşitliği
Gece ile gündüzün eşit olması.

ekip Fr. équipe
takım
Görev bakımından birbirini tamamlayan kimselerin topluluğu.

ekipman Fr. équipement
takım
Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı.

eklektik Fr. éclectique
fel. seçmeci
Seçmecilik yanlısı olan (filozof, görüş vb.).

eklektizm Fr. éclectisme
fel. seçmecilik
Kurulmuş olan dizgelerden değişik düşünceleri seçip alma ve kendi öğretisinde birleştirme yöntemi ve bu yöntemle çalışan filozofların öğretisi.

ekliptik Fr. écliptique
gök b. tutulum
Bir yıl boyunca Güneş'in gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire.

eko Fr. eco
yankı
Sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses.

ekolali Fr. écholalie
ruh b. yankılı konuşma
Başka birinin kullandığı söz veya cümleleri anlamsız olarak yankı gibi tekrarlama.

ekopraksi Fr. échopraxie
ruh b. yansıca
Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak tekrarlama.

ekran Fr. écran
sin. ve TV görüntülük
1. Üzerine bir cismin ışık yoluyla görüntüsü düşürülen, saydam olmayan düz yüzey. 2.Beyaz perde. 3. Televizyon camı.

eksantrik Fr. excentrique
1. mat. dış merkezli, 2. top. b. ayrıksı
1. Dış merkezlikle ilgili olan. 2. Alışılagelmiş töre ve davranışlara aykırı olan. 3. Başka, bambaşka, apayrı.

eksaserbasyon Fr. exacerbation
tıp alevlenme
Sessizce sürmekte olan bir hastalığın belirtilerinin artması.

eksibisyonizm Fr. exhibitionnisme
ruh b. göstermecilik
Cinsel organlarını gösterme biçiminde görülen ruhsal sapıklık.

ekskavatör Fr. excavateur
kazaratar, kazmaç
Eklemli bir kol üzerinde hareket eden kepçeli bir çark veya zincirle donatılmış kazı makinesi.

eksper Fr. expert
bilirkişi
Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anlaşmazlığı çözümlemek için kendisine başvurulan kimse.

eksperimantalizm Fr. expérimentalisme
fel. deneyselcilik
Gerçek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebileceğini, bilgilerimizin varsayıma dayanan bir nitelik taşıdığını, gerçeğin insan yaşantısının bir ürünü olarak düşünülmesi gerektiğini, değerler ile ahlaklılığın mutlak değil, toplumsal olduğunu ileri süren öğreti.

eksperyans Fr. expérience
deneyim
Bir kimsenin belli bir sürede veya hayat boyu edindiği bilgilerin tamamı.

ekspoze Fr. exposé
özet
Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz.

ekspozisyon Fr. exposition
sergileme
Sergilemek işi.

ekspres Fr. exprès
özel ulak
Geldiği postanede bekletilmeden özel bir araç veya görevli ile yerine ulaştırılan (mektup, paket vb.).

ekspresyonist Fr. expressionniste
fel. dışa vurumcu
Dışa vurumculuk akımına bağlı olan (sanatçı).

ekspresyonizm Fr. expressionnisme
fel. dışa vurumculuk
Olayların, varlıkların gerçekten olduğu gibi değil de sanatçının iç dünyasına göre anlatılması anlayışına dayanan sanat akımı.

ekstre Fr. extrait
1. öz, 2. tic. hesap özeti, 3. kim. özüt
1. Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü. 2. Hesap sahiplerinin hesabına yatan ve söz konusu hesaptan çekilen miktarların dökümünü gösteren cetvel. 3. Bir maddenin herhangi bir yolla elde edilmiş olan özü.

ekstrem Fr. extrême
1. aşırı, 2. uç, 3. sıra dışı
1. Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren. 2. Bir şeye gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren. 3. Alışılmışın dışında olan.

ektoderm Fr. ectoderme
anat. dış deri
Sinir sistemini ve duygu organlarını oluşturan, embriyonun dış yüzünü örten tabaka.

ekü Fr. écu
avro
Avrupa Birliği'nin ortak para birimi.

eküri Fr. écurie
ahırdaş
Aynı at sahibine veya at ortaklığı bulunan kişilere ait olan, aynı koşuya katılan atlar.

Ekvatoral Fr. équaritoral
coğ. eşleksel
Ekvator'la ilgili.

ekzotermik Fr. exothermique
kim. ısıveren
Isı açığa çıkaran, çevresine ısı salan (birleşme, tepkime).

elastik Fr. élastique
esnek
Bir dış gücün etkisi altında uzama, kısalma, eğrilme vb. biçim değişikliklerine uğradıktan sonra, etkinin kalkmasıyla eski biçimini alabilme özelliğinde olan.

eleman Fr. élément
öge
Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri.

eliminasyon Fr. élimination
eleme
Elemek işi.

elimine Fr. éliminé
sp. elenmiş
“Elemek” anlamındaki elimine etmek, “elenmek” anlamındaki elimine olmak (veyaedilmek) birleşik fiillerinde geçer.

elips Fr. ellipse
dil b. eksilti
Anlatımda kolaylık sağlamak üzere bir kelimedeki eklerin veya bir cümledeki kelimelerin azaltılarak kullanılması olayı.

elit Fr. élite
seçkin
Bir toplumda saygın ve etkin mevkilerde bulunan ve toplumun eğitim, ekonomi, siyaset, askeriye, din, sanat vb. alanlarıyla ilgili etkinliklerin denetimini elinde tutan (kişi veya grup).

emboli Fr. embolie
tıp damar tıkanıklığı
Atardamar kanının pıhtılaşması veya yağ parçacıklarının oluşması sonucunda meydana gelen tıkanma.

embriyo Fr. embryon
anat. oğulcuk
Döllenmiş yumurtacığın gelişmeye başladığı andan dölüt olmasına kadar geçen süredeki adı.

emisyon Fr. émission
1. çıkarma, 2. ekon. sürüm
1. Çıkarmak işi. 2. Devletçe para, senet ve tahvil çıkarma, piyasaya sürme.

empati Fr. empathie
ruh b. duygudaşlık
1. Aynı duyguları paylaşma. 2. Kendini duygu ve düşüncede bir başkasının yerine koyabilme.

emperyalist Fr. impérialiste
yayılmacı, yayılımcı
Emperyalizm yanlısı olan.

emperyalizm Fr. impérialisme
yayılmacılık, yayılımcılık
Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi.

empoze Fr. imposé
dayatılmış
Zorla kabul ettirilmiş.

empresyonist Fr. impressionniste
izlenimci
İzlenimcilik yanlısı olan (sanat veya sanatçı).

empresyonizm Fr. impressionnisme
izlenimcilik
Doğayı, gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ondan edinilen izlenimin ölçüsüne göre anlatan, doğrudan doğruya gerçeği, nesneyi değil de onun sanatçıda uyandırdığı duyumları veren sanat akımı.

emprovizasyon Fr. improvisation
doğaçlama
Doğaçlamak işi.

emprovize Fr. improvise
doğaçlama
Birdenbire, düşünmeden, içine doğduğu gibi.

endeks Fr. index
1. dizin, 2. ekon. gösterge
1. Bir kitabın veya derginin kişi, konu, yer adı vb. bakımından içindekileri yer numarasıyla belirten ve eserin arkasında yer alan alfabetik liste. 2. Bir gelişimi gösteren nicelikler veya değerler arasındaki ilişki.

endirekt Fr. indirect
dolaylı
Doğrudan doğruya olmayan, dolayısıyla olan.

endoderm Fr. indoderme
anat. ve bit. b. iç deri
1. Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü. 2. Sindirim ve solunum kanallarının iç yüzlerini ve karaciğerin, pankreasın içini örten tabaka.

endogami Fr. endogamie
top. b. iç evlilik
Evlenecek kimsenin eşini, kendi boy veya soyu içinden seçmesi kuralına dayalı evlilik biçimi.

endokrin Fr. endocrine
anat. iç salgı
Vücuttaki salgı bezlerinin doğrudan doğruya kana karışmak üzere çıkardıkları salgı.

endokrinoloji Fr. endocrinologie
iç salgı bilimi
İç salgı bezlerinin gelişmelerini, işlevlerini, hastalıklarını inceleyen biyoloji ve tıp dalı.

endoskop İng. endoscope
tıp içgörür
İnsan vücudunun herhangi bir boşluğunu, muayeneyi kolaylaştırmak için aydınlatıp görünür duruma getiren alet.

endoskopi İng. endoscopy
tıp iç görüm
İnsan vücudunda, organ veya kovuk içlerinin endoskopla muayenesi.

endoskopik İng. endoscopic
iç görümlü
Endoskopi ile ilgili.

endotermik Fr. endothermique
kim. ısıalan
Oluşumu sırasında ısı alan (birleşme, tepkime).

endüksiyon Fr. induction
fel. tümevarım
Oluşumu sırasında ısı alan (birleşme, tepkime).

endüstri Fr. industrie
sanayi
Ham maddeleri işlemek, enerji kaynaklarını yaratmak için kullanılan yöntemlerin ve araçların bütünü.

endüstriyalizm Fr. industrialisme
sanayicilik
İnsanın sanayiyi tek amaç olarak benimsediği sistem.

endüstriyel Fr. industriel
sınai
Sanayi ile ilgili.

enerji Fr. énergie
fiz. erke
Maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güç.

enflamasyon Fr. inflammation
tıp yangı
Vücudun mikroplara karşı koymak için herhangi bir yerine fazla kan hücumu ile orada şişkinlik, kırmızılık, ısı ve ağrı ile beliren irin toplaması.

enflasyon Fr. inflation
ekon. para şişkinliği
Dolanımdaki para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesinden ortaya çıkan ve fiyatların toplam yükselişi, paranın değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç.

enformatik Fr. informatique
bilişim
İnsanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi.

enfraruj Fr. infrarouge
fiz. kızıl ötesi
Işık tayfında kırmızı alanın ötesindeki alanda yayılmış ısı ışınlarından oluşan, gözle görülmeyen ışınım.

enfrastrüktür Fr. infrastructure
top. b. altyapı
Toplumun ekonomik yapısını oluşturan ve insan bilincinden bağımsız olarak biçimlenen üretim ilişkilerinin hepsi.

enjeksiyon Fr. injection
tıp iğne
Vücuda bu yolla ilaç verme işi.

enjekte Fr. injecté
tıp iç itilmiş
Şırınga vb. ile vücuda verilmiş (sıvı).

enjektör Fr. injecteur
tıp iğne
Kas veya damar yoluyla vücuda sıvı bir ilacı basınçla vermek için kullanılan bir tür pompa.

enstantane Fr. instantené
anlık
Kısa süren, bir an içinde olan.

enstrüman Fr. instrument
1. müz. çalgı, 2. tic. mali belge
1. Müzik aleti, çalgı aleti. 2. Kredi açılışını göstermek için çıkarılan ve ikrazcı bankaya finansman yenilemesi yapmayı sağlayan senet.

enstrümantal Fr. instrumental
müz. sözsüz
Sözleri olmaksızın çalınan (müzik).

enstrümantalizm Fr. instrumentalisme
fel. araççılık
Düşünme biçimlerinin, kuramların, mantık ve ahlak biçimlerinin yalnızca hayatın değişik şartlarına uyma araçları olduğunu savunan dünya görüşü.

entegrasyon Fr. intégration
1. bütünleşme, 2. uyum
1. Bütünleşmek işi. 2. Toplumsal çevreye veya bir duruma uyma.

entegre Fr. intégré
bütünleşmiş
Bütün duruma gelmiş.

entelekt Fr. intellect
ruh b. anlık
Anlama gücü.

entelektüalizm Fr. intellectualisme
fel. anlıkçılık
Duyu ve irade karşısında anlığın üstünlüğünü ileri süren öğreti.

enternasyonal Fr. international
uluslararası
Çeşitli milletlerin arasında yapılan, milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan.

enternasyonalizm Fr. internationalisme
uluslararasıcılık
Uluslararasındaki ilişkileri benimseme, uluslararasındaki ilişkilerden yana olma.

enterne Fr. interné
gözaltında olan
“Gözaltına almak” anlamındaki enterne etmek birleşik fiilinde geçer.

entomoloji Fr. entomologie
böcek bilimi
Böceklerin yapısını, yaşayışını ve hastalık yapıcı niteliklerini inceleyen bilim dalı.

entomolojist Fr. entomologiste
böcek bilimci
Böcek bilimi uzmanı.

envestisman Fr. investissement
ekon. yatırım
Millî ekonominin veya bir ticaret kuruluşunun üretim ve hizmet gücünü artırıcı nitelikte olan aktif değerlerine yapılan yeni eklemeler.

epiderm Fr. épiderme
anat. ve bit. b. üst deri
1. anat. Deriyi oluşturan iki tabakadan dışta olanı. 2. bit. b. Yüksek bitkilerde bütün bölümleri sararak onları dış etkilerden koruyan renksiz, saydam, bir hücreli tabaka.

epifit Fr. épiphyte
bit. b. üst bitken
Başka bir bitkinin üzerinde biten ancak asalak olmayan (bitki).

epigenez Fr. épigénèse
biy. sıralı oluş
Birbirini takip etme.

epigrafi Fr. epigraphie
yazıt bilimi
Konusu, yazıtları incelemek olan tarihe yardımcı bilim.

epik Fr. épique
ed. destansı
Destan niteliğinde olan, destana benzer.

epikriz Fr. épicrise
tıp hikâye
1. Hastanın rahatsızlığı ile ilgili geçmişi. 2. Hastalığın teşhis ve tedavisiyle ilgili her türlü bilgi.

epilepsi Fr. épilepsie
tıp sara
Zaman zaman kendini kaybederek olduğu yere düşme, vücutta şiddetli çırpınmalar ve ağız köpürmesi ile ortaya çıkan bir sinir hastalığı.

epilog Fr. épilogue
ed. son söz
Bazı edebî eserlerde yer alan son söz niteliğindeki bölüm.

episantır Fr. épicentre
jeol. deprem ortası
Depremin gerçekleşmesine neden olan fay kırılmasının tam olarak gerçekleştiği yer.

epistemoloji Fr. épistémologie
bilgi kuramı
Bilginin temelini, bilim alanında uygulanan yöntemleri, sınır ve güvenilirlik bakımından inceleyip araştıran felsefe dalı.

epizot Fr. épisode
ed. dilim
Değişik anlatı türü, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin aslından az çok ayrılan değişik biçimli olanı.

epope Fr. épopée
ed. destan
Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan şiir.

eradikasyon Fr. éradication
yok etme
Ortadan kaldırmak.

ergonomi Fr. ergonomie
iş bilimi
İnsanın, makinenin ve çevrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biçimde çalışmasını inceleyen bilim dalı.

ergonomik Fr. ergonomique
1. kullanışlı, 2. elverişli
1. Rahatça kullanılabilen. 2. İşe yarayan.

eristik Fr. éristique
fel. didişim
Konuşma ve tartışmayı bir araç değil, bir amaç sayan felsefe yöntemi.

eritrosit Fr. érythrocyte
anat. alyuvar
Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre.

erozyon Fr. érosion
jeol. aşınma, aşınım
Yer kabuğunu oluşturan kayaçların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etmenlerle yıpratılıp yerinden koparılarak eritilmeleri veya bir yerden başka bir yere taşınması olayı.

eskiz Fr. esquisse
taslak
Bir şeyi, bir sanat veya edebiyat eserini ana çizgileriyle, türlü bölümleriyle belirten ön çalışma.

eskort Fr. escorte
koruma aracı
Önemli kişileri yolculukları sırasında varacakları yere ulaştırmak ve korumakla görevli kişilerin bulunduğu araç.

eskrim Fr. escrime
sp. kılıç oyunu
Dürtücü kılıç, kesici kılıç ve delici kılıç adı verilen silahlarla yapılan spor.

espas Fr. espace
aralık
Basımcılıkta harfler veya satırlar arasındaki açıklık.

espiyonaj Fr. espionnage
casusluk
Casus olma durumu.

estamp Fr. estampe
oyma baskı
Çinko, bakır, tahta vb. levhalara kazıma ile yapılan resimleri kâğıda basma tekniği.

estetik Fr. esthétique
fel. güzel duyu
Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu.

eşarp Fr. écharpe
baş örtüsü
Kadınların saçlarını örtmek için kullandıkları örtü.

etap Fr. étape
sp. 1. aşama, 2. adım
1. Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri. 2. Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri.

etik Fr. éthique
töre bilimi
Yarar, iyi, kötü vb. sorunları inceleyen, töre ile ilgili bir davranış yasası geliştirilen, neyin uğrunda savaşılmaya değer, yaşama neyin anlam kazandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu gibi sorunları kendine konu edinen bilim.

etimolog Fr. étymologue
köken bilimci
Köken bilimi ile uğraşan dil bilimi.

etimoloji Fr. étymologie
köken bilimi
Bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi evrelerden geçtiklerini araştıran, kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dalı.

etimolojik Fr. étymologique
köken bilimsel
Köken bilimi ile ilgili.

etiyoloji Fr. étiologie
neden bilimi
1. Olgulara yol açan sebeplerin bütünü. 2. Hastalık sebeplerini araştıran tıp dalı.

etnograf Fr. ethnographe
budun betimci
Etnografya uzmanı.

etnografya Yun.
budun betimi
Kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran bilim.

etnolog Fr. ethnologue
ırk bilimci
Irk bilimi ile uğraşan kimse, budun bilimci.

etnoloji Fr. ethnologie
ırk bilimi
İnsanların ırklara ayrılışını, bunların nereden çıktığını, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki niteliklerini inceleyip karşılaştıran ve sınıflayan bilim.

etnolojik Fr. ethnologique
ırk bilimsel
Irk bilimi ile ilgili.

euro euro
avro
Avrupa Birliği'nin ortak para birimi.

eurobond İng. eurobond
ekon. avrovil
Avrupa Birliği dışındaki ülkeler tarafından çıkarılan ve tutulan avroya dayalı borç senedi.

evdemonizm Fr. eudémonisme
fel. mutçuluk
Hayatın anlamını mutlulukta bulan, insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiği görüşüne dayanan ahlak öğretisi.

evolüsyon Fr. evolution
gelişme
Gelişmek işi.

exhibition İng. exhibition
sergi
Alıcının görmesi, seçmesi için dizilmiş şeylerin tümü ve bu nesnelerin serildiği yer.

extranet İng. extranet
bl. dış ağ
Yerel ağlarla birbirine bağlı birçok bilgisayarın Genel Ağ'ı kullanarak birbirleriyle iletişim kurduğu bilgi iletişim ağı.

ezoterik Fr. ésotérique
fel. içrek
Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti).

F
fabl Fr. fable
ed. öykünce
Kahramanları çoklukla hayvanlardan seçilen, sonunda ders verme amacı güden, genellikle manzum hikâye.

fabrika İt. fabricca
üretimevi
İşlenmemiş veya yarı işlenmiş maddelerin makine, araç vb. ile işlenerek tüketime hazır duruma getirildiği sanayi kuruluşu.

fabrikasyon Fr. fabrication
sıra işi
Değeri fazla olmayan.

factor İng. factor
ekon. alacaklandırıcı
Vadeli satış yapan firmaların her türlü mal ve hizmet satışından doğan haklarını devralan finansal kuruluş.

factoring İng. factoring
ekon. alacaklandırma
Alacaklandırmak işi.

fagosit Fr. phagocyte
biy. yutar hücre
Organik veya inorganik cisimcikleri içine alıp sindirebilen kan hücresi.

fagositoz Fr. phagocytose
biy. hücre yutarlığı
Vücuda giren mikropların yutar hücreler tarafından yutulup yok edilmesi.

fair play İng. fair play
sp. dürüst oyun
Kurallara ve karşılıklı hoşgörüye bağlı kalınarak oynanan oyun.

faks Fr. fax
belgegeçer
Yazılı, bilgi ve belgelerin telefon sistemi vasıtasıyla bir yerden bir yere iletilmesini anında sağlayan araç.

faksimile Fr. fac-similé
tıpkıbasım
Bir yazı, desen, tablo vb.nin fotoğrafından kalıp çıkarılarak yapılan aynı basımı.

faktitif Fr. factitif
db. ettirgen fiil
Geçişli veya geçişsiz fiil kök veya gövdelerine -er-, -ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin üst üste getirilmesiyle kurulan ve taşıdığı kavram bir nesneye aktarılabilen çatılı fiil.

faktör Fr. facteur
etmen
Birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri.

fakül Fr. facule
gök b. benek
Güneş lekeleri yöresinde görülen, parlak taneciklerden ve parlak damarlardan oluşmuş bölüm.

falez Fr. falaise
coğ. yalı yar
Yüksek kıyılarda dalga aşındırmasıyla oluşan ve aşınma sürdükçe karanın içine doğru gerileyen yar.

fallus Lat.
anat. erkeklik organı
Erkeğin çiftleşme organı.

fanatik Fr. fanatique
bağnaz
Bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşünce ve inanışı kabul etmeyen.

fanatizm Fr. fanatisme
bağnazlık
Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış.

farbala Fr. falbala
fırfır
Giysi, perde vb.nin kenarlarına dikilen kırmalı veya büzgülü süs.

fars Fr. farce
tiy. güldürü
İlkel, yalın güldürme ögelerinden yararlanan, bazen inanırlığın sınırını aşan, güldürmeyi amaç edinen sahne eseri.

fason Fr. façon
kesim
Terzinin belli bir ölçü ve örneğe göre kumaşa biçim verme işi.

fast break İng. fast break
sp. hızlı hücum
Takım sporlarında karşı tarafın toparlanmasına fırsat vermeden, paslaşarak yapılan hücum.

fast food İng. fast food
hazır yemek
Kısa sürede hazırlanan ve yemek için az zaman harcanan hafif yiyecek.

fatalist Fr. fataliste
fel. yazgıcı
Yazgıcılık yanlısı olan.

fatalizm Fr. fatalisme
fel. yazgıcılık
Her şeyin, alın yazısına göre önceden belirlenmiş olduğuna, insanın bu önceden belirlenmiş olan alın yazısını değiştiremeyeceğine inanan dünya görüşü.

fauna Lat.
hay. b. direy
Belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü.

feminen Fr. féminin
kadınsı
Kadınsı özelliklere fazlasıyla sahip olan (kadın).

fenoloji Fr. phénologie
belirti bilimi
Bitkilerin yıl içinde büyüme ve gelişmelerinde görülen değişikliklerle iklim olayları arasında ilgi kurarak bundan sonuç çıkaran bilim.

fenomen Fr. phénomène
1. olay, 2. fel. görüngü
1. Önemli tarihsel olgu. 2. Duyularla algılanabilen her şey.

fenomenizm Fr. phénoménisme
fel. görüngücülük
Gerçek olanın yalnızca görüngüler olduğunu öne süren görüş.

fenomenoloji Fr. phénomenologie
görüngü bilimi
Algılanan görüngeler öğretisi.

feodalite Fr. féodalité
tar. derebeylik
Orta Çağda özellikle Batı Avrupa'da toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kimsenin malı sayan siyasal düzen.

feribot İng. ferryboat
arabalı vapur
Kara yolu ve demir yolu araçları ile yolcuları bir kıyıdan öbür kıyıya geçirmeye yarayan gemi.

fermantasyon Fr. fermentation
kim. mayalanma
Organik maddelerin bazı mikroorganizmalarca salgılanan enzimler etkisiyle uğradığı değişiklik.

fermejüp Fr. fermé-jup
çıtçıt
Üzerinde dikili bulundukları şeyin iki kenarını üst üste getirerek birleştirmeye ve tutturmaya yarayan, iki parçadan yapılmış metal nesne.

ferment Fr. ferment
kim. maya
Bazı besinlerin yapımında mayalanmayı sağlamak için kullanılan madde.

fiction İng. fiction
sin. ve TV kurgu
Gerçek olmayan olay ve kahramanlardan oluşan eser.

fideizm Fr. fidéisme
din b. inancılık
Temel gerçeklerin akılla kavranamayacağını ancak inan yoluyla elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı.

figürasyon Fr. figuration
biçimleme
Çeşitli maddelerin biçimsel imkânları ile birbirleri arasındaki düzen ilişkilerini araştırma işi.

figüratif Fr. figüratif
betili
İçinde insan, hayvan ve doğa ögeleri bulunan (resim veya heykel).

fiks menü Fr. fixe menu
tek liste
Yenilecek yemeklerin ne olduğu önceden belirlenip gelen müşterilere aynı yemeklerin verildiği uygulama.

fiktif Fr. fictif
itibari
Gerçekten öyle olmadığı hâlde öyle sayılan.

filateli Fr. philatélie
pulculuk
Pul derleyiciliği veya derleyenlere satma işi.

filatelist Fr. philatéliste
pulcu
Pul derleyen veya derleyenlere pul satan kimse.

filigran Fr. filigrane
suyolu
Bazı kâğıtların dokusunda bulunan, ışığa tutulduğunda görülebilen çizgi, resim veya yazı.

filogenez Fr. phylogenèse
biy. soy oluş
Türlerin, ortaya çıktıkları zamandan bulundukları zamana kadar geçirdikleri gelişim evrelerinin tümü.

filolog Fr. philolugue
dil bilimci
Dil bilimiyle uğraşan kimse.

filoloji Fr. philologie
dil bilimi
Dillerin yapısını, gelişmesini, dünyada yayılmasını ve aralarındaki ilişkileri ses, biçim, anlam ve cümle bilgisi bakımından genel veya karşılaştırmalı olarak inceleyen bilim.

filtre Fr. filtre
süzgeç, süzek
Bir akışkandaki yabancı maddeleri süzüp ayıran alet veya aletlerden oluşan düzenek.

final four İng. final-four
sp. dörtlü final
Dört takımın katılımı ile oynanan final maçları.

finalizm Fr. finalisme
fel. erekçilik
Her şeyin bir erekle belirlendiğini, bir ereğe yöneldiğini, her şeyin bir ereklik yasasına göre olup bittiğini benimseyen görüş.

finans Fr. finance
1. para, mal, 2. mali işler
1. Kazanç. 2. Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü.

finanse Fr. financé
ekon. akçalanmış
“Akçalanmak” anlamındaki finanse edilmek, “akçalamak” anlamındaki finanse etmekbirleşik fiillerinde geçer.

finiş İng. finish
1. bitme, 2. sp. varış
1. Bitmek işi. 2. Bir yarışın son bulduğu yer.

first lady İng. first lady
başbayan
Devlet büyüklerinin eşi.

first-class İng. first-class
birinci sınıf
Kaliteli, mükemmel, kusursuz.

fistül Fr. fistule
tıp akarca
Sürekli işleyen çıban.

fit İng. fit
1. ödeşme, 2. razı olma
1. Ödeşmek işi. 2. Benimseme, kabul etme.

fitness İng. fitness
sağlıklı yaşam
Sağlık kurallarına dikkat ederek sürdürülen hayat.

fitocoğrafya İng. phytogeography
coğ. bitki coğrafyası
Yeryüzünün bitki örtüsünü ve bu örtünün çevreyle ilgisini inceleyen coğrafya bilimi.

fizibilite İng. feasibility
yapılabilirlik
Herhangi bir girişimin işletme ve ekonomi yönlerinden durumunu önceden tespit etme.

fizyoterapi Fr. physiothérapie
tıp fizik tedavisi
Hastalıkları su, ışık, hava, elektrik vb. fiziksel ve mekanik yöntemlerle tedavi etme.

flashback İng. flashback
geriye dönüş
Roman, hikâye, sinema vb.nde geçmişteki bir olayı, gösterilen o anda yeniden verme.

flaşör Fr. flasheur
dörtlü
Taşıtlarda uyarı için dört sinyal lambasının aynı anda yanıp sönmesini sağlayan düzen.

flora Lat.
bit. b. bitki örtüsü
Bir bölgede yetişen bitkilerin tümü.

fobi Fr. phobie
ruh. b. yılgı
Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku.

folk İng. folk
halk
Aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki insan topluluğu.

folklor Fr. folklore
halk bilimi
Bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini, sözlü edebiyatını, geleneklerini, törelerini, inançlarını, mutfağını, müziğini, oyunlarını, halk hekimliğini inceleyerek bunların birbirleriyle ilişkilerini belirten, kaynak, evrim, yayılım, değişim, etkileşim vb. sorunlarını çözmeye, sonuç, kural, kuram ve yasaları bulmaya çalışan bilim dalı.

fonem Fr. phonème
db. ses birimi
Dildeki başka seslerle kurduğu ilişki yönünden belirlenen ayırıcı özelliği bulunan ses ögesi.

fonetik Fr. phonétique
1. db. ses bilgisi, 2. sesçil
1. Bir dilin seslerini boğumlanma noktaları, boğumlanma özellikleri vb. bakımlardan inceleyen dil bilimi kolu. 2. Sesleri bütün özellikleri ve ayrıntılarıyla gösteren.

fonksiyon Fr. fonction
top. b. işlev
Bir nesne veya bir kimsenin gördüğü iş, iş görme yetisi.

fonksiyonalizm Fr. fonctionnalisme
ruh b. ve top. b. işlevcilik
Toplumu, her bir ögesi belli bir işlev yapan karşılıklı bağlılıklar ve etkileşmeler düzeni olarak gören, toplumu tek başına belirleyen herhangi bir temelin bulunmadığını savunan akım.

fonksiyonel Fr. fonctionnel
işlevsel
İşlevle ilgili.

fonolit Fr. phonolite
min. sesli taş
Vurulduğunda çınlama sesi veren, gri veya yeşil renkli, ortoklazlı yanardağ kayası.

fonolog Fr. phonologue
ses bilimci
Ses bilimi ile uğraşan kimse.

fonoloji Fr. phonologie
ses bilimi
Sözlü dilde, anlam ayrımı oluşturan yakın ses birimlerini, dil yapısı bakımından inceleyen dil bilimi kolu.

font İng. fount
yazı karakteri
Bilgisayarda birbiriyle uyumlu büyüklüğe ve biçime sahip, belirli bir özelliği olan harfler dizisi.

font Fr. fonte
dökme demir
İçinde % 2'den % 6'ya kadar karbon bulunan bir demir karbon alaşımı.

fork-lift İng. fork-lift
çatal kaldıraç
Önünde uzanan iki kolla özel hazırlanmış paletli yükleri kaldırıp taşıyan veya istif eden motorlu araç.

formalist Fr. formaliste
1. biçimci, 2. bürokrat
1. Alışılmış kural, tutum, davranış veya belli biçimin dışına çıkmayan. 2. Devletle ilgili işlerin yürütülmesinde, kırtasiye işlerini öne sürerek işlemleri zorlaştıran.

formalizm Fr. formalisme
fel. biçimcilik
Özü, içeriği yeterince önemsemeden yalnız biçim üzerinde duran, biçime ağırlık veren görüş.

formasyon Fr. formation
1. biçimlenme, 2. eğt. yetişim
1. İmlenmek işi. 2. Öğretmen olabilmek için alınan mesleki eğitim derslerinin bütünü.

format İng. format
1. bl. biçim, 2. sin.ve TV boyut
1. Yazı ve simgelerin bilgisayarda kullanılmaya elverişli çerçevesi, düzeni. 2. Film veya fotoğrafta boyut.

formel Fr. formel
1. biçimsel, 2. resmî
1. Biçime dayanan, biçimle ilgili, şekle ait. 2. Devletin öngördüğü yöntemlere uygun olarak yapılan.

forum Lat.
toplu tartışma
Dinleyici durumunda olanların da söz alabildikleri belli bir konu üzerinde düzenlenmiş toplantı.

forvet İng. forward
sp. 1. ileri uç, 2. ileri uç oyuncusu
1. Futbolda ileri hat. 2. Futbolda görevi karşı tarafa top sürmek ve gol atmak olan ileri uçtaki oyuncu.

foseptik Fr. fosse septique
lağım çukuru
Atık suları ve pislikleri toplamak için kazılmış kapalı kuyu.

fotokopi Fr. photocopie
tıpkıçekim
1. Bir yazı, kitap veya biçimin fotoğraf yoluyla kopyasını çıkarma yöntemi. 2. Bu yöntemle elde edilen kopya.

fotometre Fr. photomètre
fiz. ışıkölçer
1. Işık şiddetini veya enerjisini ölçen araç. 2. Bir ışık kaynağının, belli uzaklıkta oluşturduğu aydınlığı ölçme işinde kullanılan araç.

fotometri Fr. photométrie
fiz. ışık ölçümü
Fiziğin, ışık miktarının ölçülmesini ve cisimlerin ışığı iletme, yansıtma, dağıtma vb. özelliklerini inceleyen bölümü.

fotosfer Fr. photosphère
gök b. ışık yuvarı
Güneş'in veya bir yıldızın görülen yüzeyi.

fototaksi Fr. phototaxie
bit. b. ışığa göçüm
Bir hücrelilerde birdenbire aydınlanma sonucu görülen tepkime.

fototaktizm Fr. phototactisme
bit. b. ışığa göçüm
Bir hücrelilerde birdenbire aydınlanma sonucu görülen tepkime.

fototropizm Fr. phototropisme
bit. b. ışığa doğrulum
Işık etkisiyle bir bitkinin büyüme hareketi.

fragman Fr. fragment
sin. tanıtma filmi
Bir sinemada bir sonraki programı veya filmi tanıtmak için filmden önce gösterilen örnek parçalar.

fraksiyon Fr. fraction
top. b. 1. bölüntü, bölüngü, 2. hizip
1. Bir siyasi partinin politikasını parlamentoda, yerel yönetimlerde, çeşitli kuruluşlarda yürütmek için teşkilatlanmış grup. 2. Bir siyasi partinin içinde, partinin izlemekte olduğu ana siyasi çizgiye karşı olan, ayrı bir teşkilat merkezi bulunan ve partinin çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan parti içi grup.

free-lance İng. free-lance
bağımsız
1. Davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen. 2. Herhangi bir kuruluşa, partiye bağlı olmayan kimse.

free-shop İng. free-shop
gümrüksüz mağaza
Gümrük vergisi ödenmesi gerekmeyen malların satışının yapıldığı mağaza.

frekans Fr. fréquence
fiz. sıklık
Ses, dalga vb.nin birim zamandaki titreşim sayısı.

frijider Fr. frigidaire
buzdolabı
Yiyecek, içecek vb.ni soğuk olarak saklamaya yarayan, motorla çalışan dolap.

frikik İng. free-kick
sp. serbest vuruş
Bir oyuncunun kural dışı davranışta bulunması üzerine, kural dışı davranışın yapıldığı noktadan karşı takım oyuncularının yaptığı vuruş.

fruktoz Fr. fructose
kim. meyve şekeri
Balda ve birçok meyvede bulunan bir tür şeker.

fuaye Fr. foyer
dinlenmelik
Bir gösteri veya toplantı binasında, temsil veya toplantı aralarında kullanılan dinlenme yeri.

fuel-oil İng. fuel-oil
yağ yakıt
Ham petrolün damıtılması sonunda elde edilen ve yakıt olarak kullanılan ürün.

full-time İng. full-time
tam gün
Yasalara göre kabul edilmiş olan bir iş günü süresi.

fundamentalist Fr. fondamentaliste
top. b. kökten dinci
Kökten dincilik yanlısı olan.

fundamentalizm Fr. fondamentalisme
top. b. kökten dincilik
1. Kurulu düzenin temellerini dinî kural ve inançlar doğrultusunda değiştirip uygulamadan yana olan tutum veya öğreti. 2. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Amerika'da ortaya çıkan protestan kökenli dinî akım.

fut İng. foot
ayak
Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi.

futbol İng. football
sp. ayak topu
Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu.

fütürist Fr. futuriste
gelecekçi
Gelecekçilik yanlısı olan.

fütürizm Fr. futurisme
gelecekçilik
İtalyan şairi Marinetti'nin 1909 yılında yayımladığı bildiri ile ortaya çıkan, yeni hayatı övme, geleneksel edebî kuralları yıkma amacını güden ve Dadacılık, gerçeküstücülük vb. akımlara öncülük etmiş olan edebiyat çığırı.

fütüroloji Fr. futurologie
gelecek bilimi
Küresel bir perspektif içinde geleceği öngörmeye çalışan bilim.

|
|
G
gag İng. gag
sin. ve tiy. gülüt
Skeç, revü, eğlence gösterisi vb.ne eklenen beklenmedik gülünç sözler veya durumlar.

gala İt. gala
ön gösterim
Bir temsilin ilk oynanışı veya bir filmin ilk gösterimi.

galaksi Fr. galaxie
gök b. gök ada
Milyarlarca yıldızdan, yıldız kümelerinden, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş, Samanyolu gibi bağımsız uzay adası.

gambot İng. gun-boat
ask. topçeker
Ağır top taşıyan küçük savaş gemisi.

garanti Fr. garantie
güvence
Bir antlaşmada taraflardan birinin sorumluluğu üzerine alması.

garantör İng. guarantor
güvenceci
Güvence veren ve bunun gerçekleşmesini gözeten ve denetleyen (kimse, kuruluş veya devlet).

gardırop Fr. gadre-robe
giysi dolabı
Giysilerin düzenli bir biçimde saklanmasını ve kullanmak istendiğinde kolay ulaşılmasını sağlayacak biçimde yapılmış dolap.

gastroenterolog Fr. gastro-entérologue
sindirim bilimci
Sindirim sistemi hastalıkları hekimi.

gastroenteroloji Fr. gastro-entérologie
sindirim bilimi
Tıbbın sindirim organları hastalıklarını inceleyen dalı.

gayzer Fr. geyser
jeol. kaynaç
Volkan bölgelerinde, belli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak.

gayzerit Fr. geysérite
min. kaynaç taşı
Volkan bölgelerinde oluşan silisli çökelti.

genetik Alm. Genetik
kalıtım bilimi
Bitki, hayvan ve insan genlerinin yapısını, görevini ve bir dölden diğerine nasıl aktarıldığını inceleyen bilim.

genitif Fr. génitif
db. tamlayan durumu
Ad görevindeki sözün taşıdığı kavramı başka bir kavrama -ın / -in / -un / -ün, -nın / -nin / -nun / -nün ekiyle bağlayan durum.

genotip Fr. génotype
soy yapısı
Bir canlının genlerinin bütünü.

geriatri Fr. gériatrie
yaşlılık bilimi
Yaşlılık ve yaşlanmaya bağlı tüm klinik, biyolojik ve sosyolojik tıbbi sorunlarla ilgilenen bilim dalı.

gerundium Alm. Gerundium
db. zarf-fiil
Zarf olarak kullanılan fiil soyundan kelime.

gidon Fr. guidon
yönelteç
Bisikletin ön tekerlek maşası üstüne bağlanmış, iki elle kullanılan yön değiştirme aracı.

glasnost Rus.
açıklık politikası
Siyasette açık, şeffaf olma.

glasyolog Fr. glaciologue
buzul bilimci
Buzul bilimi uzmanı.

glasyoloji Fr. glaciologie
buzul bilimi
Fiziki coğrafyanın buzulları ve yeryüzündeki işlevlerini konu alan bölümü.

glasyolojist Fr. glaciologiste
buzul bilimci
Buzul bilimi uzmanı.

global Fr. global
1. küresel, 2. toptan
1. Dünya ölçüsünde geniş bir bakış açısıyla benimsenen. 2. Toplu bir biçimde olan.

glokom Fr. glaucome
tıp karasu
Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren, körlüğe sebep olabilen bir göz hastalığı.

graben Alm. Graben
coğ. çöküntü hendeği
Yer kabuğunun birbirine paralel olarak uzanan kırıkları veya basamaklı kırık dizileri arasındaki çökmüş bölümü.

grafik Fr. graphique
çizge
Bir olayın çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan çizgilerden oluşmuş biçim.

grafoloji Fr. graphologie
1. yazı bilgisi, 2. yazı bilimi
1. El yazısından, yazanın karakter ve duygularını anlamayı amaç edinen inceleme yöntemi. 2. El yazısından hareketle o kişinin karakterini ve kimliğini çıkarmayı amaç edinen bilim dalı.

gramer Fr. grammaire
dil bilgisi
Bir dilin ses, biçim ve cümle yapısını inceleyip kurallarını tespit eden bilim.

gravimetre Fr. gravimètre
çekimölçer
Yer yer değişen yer çekiminin tam ve gerçek değerini dikey olarak belirlemeye yarayan araç.

grosmarket Alm. Grossmarket
büyük mağaza
Her türlü tüketim malının, özellikle yiyecek maddelerinin ve mutfak gereçlerinin seçilip satın alınabildiği büyük satış yeri.

guard İng. guard
sp. oyun kurucu
Karşılaşmada oyuna yön veren oyuncu, eksen oyuncu.

gurme Fr. gourmet
tatbilir
1. Yiyecek ve içecek konusunda uzmanlık ölçüsünde bilgisi bulunan, tadına bakan ve lezzetini değerlendiren (kimse). 2. Malzemesinden pişiriliş veya yapılış yöntemine kadar özenle hazırlanmış yiyecek veya içecekten anlayan (kimse).

gusto İt. gusto
beğeni
Herhangi bir konuda güzeli çirkinden ayırma yetisi.

gut Fr. goutte
tıp damla hastalığı
Organizmadaki ürik asidin atılmayarak vücudun bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan hastalık.

|
|
H
hacker İng. hacker
bl. bilgisayar korsanı
Bilgisayar ve haberleşme teknolojileri konusundaki bilgisini gizli verilere ulaşmak, ağlar üzerinde yasal olmayan zarar verici işler yapmak için kullanan kimse.

half-time İng. half-time
sp. devre arası
1. Futbol, basketbol vb.nde karşılaşma sırasında dinlenme süresi. 2. Ligin birinci döneminin bitiminde verilen dinlenme süresi.

halüsinasyon Fr. hallucination
ruh b. sanrı
Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması.

handikap İng. handicap
engel
Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep.

handling İng. handling
yer hizmetleri
Havaalanında yolculara uçuş öncesi verilen hizmet.

handout İng. handout
el notu
Bilimsel toplantılarda dinleyicilere bildiriyle ilgili dağıtılan kısa notlar.

hands free İng. hands free
dokunmasız
Dokunmadan, ele alınmadan kullanılabilen.

haploloji Fr. haplologie
db. orta hece düşmesi
Orta hecede bulunan vurgusuz ünlünün bazı durumlarda düşmesi.

happy hour İng. happy hour
indirim saatleri
Mağaza veya barlarda günün değişik saatlerinde yapılan indirim anları.

hat trick İng. hat trick
sp. üçleme
Bir oyuncunun aynı karşılaşmada üç sayı yapması durumu.

haute-couture Fr. haute-couture
özel dikiş
Genellikle bir tane dikilen ve özel kesimlere sahip giysi.

haymatlos Alm. heimatlos
huk. vatansız
Vatanı olmayan.

hedging İng. hedging
ekon. koruma
Bankacılık alanında, bir malda veya bir menkulde gelecekte ortaya çıkacak fiyat değişikliklerine karşı korunmak amacıyla vadeli bir sözleşme yapılması.

hedonist Fr. hédoniste
ekon. ve fel. hazcı
Hazcılığı benimseyen ve savunan.

hedonizm Fr. hédonisme
ekon. ve fel. hazcılık
1. fel. Zevki, insan hayatının tek değer ve amacı sayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti. 2. ekon. Ekonomik etkinliğin, hazzın en yüksek derecesine varacak biçimde geliştirilmesi öğretisi.

heliport İng. heliport
helikopter pisti
Helikopterin iniş kalkış yaptığı özel alan.

helmintolog Fr. helminthologue
kurt bilimci
Kurt bilimi ile uğraşan kimse.

helmintoloji Fr. helminthologie
kurt bilimi
Solucanların yapılarını, yaşayışlarını ve yaptıkları hastalıklarla, bu hastalıklara karşı mücadeleyi anlatan asalak bilimi dalı.

hematit Fr. hématite
min. kan taşı
Kırmızı veya esmer renkte olan doğal demir oksidinden oluşan, yaralardan akan kanı durdurmak için kullanılan bir mineral.

hematolog Fr. hématologue
kan bilimci
Kan bilimi uzmanı.

hematoloji Fr. hématologie
kan bilimi
Kan ve kan hücrelerini oluşturan yapılarla bu yapıların hastalıklarını ve tedavilerini konu alan bilim dalı.

hentbol İng. handball
sp. el topu
Yedi veya on birer kişilik iki takım arasında yalnızca elle oynanan, topu karşı takımın kalesine atmaya dayanan oyun.

hepatit Fr. hépatite
tıp sarılık
Derinin, dokuların ve organizmadaki sıvıların sarı bir renk almasıyla beliren hastalık.

herbivor Fr. herbivore
hay. b. otobur
Otla beslenen (hayvan).

hermetik Fr. hermetique
yalıtımlı
Hava, ısı, ses vb.ni geçirmeyen.

heterojen Fr. hétérogène
kim. ayrışık
Birbirlerine çok fazla benzer özellikler taşımayan parça veya birimlerden oluşan bütün veya topluluk.

heterotrof Fr. hétérotrophe
biy. dışbeslenen
Besinini organik maddelerden sağlayan.

heterotrofi Fr. hétérotrophie
biy. dış beslenme
Besinini organik maddelerden sağlama.

hidrofil Fr. hydrophile
1. sucul, 2. hay. b. su böceği
1. Suyu çeken. 2. Kın kanatlılardan, küçük su birikintilerinde yaşayan, 18 milimetre uzunluğunda kahverengi bir böcek.

hidrofobi Fr. hydrophobie
ruh b. su korkusu
Sudan korkma.

hidrofor Fr. hydrophore
subasar
Basınç uygulayarak suyu binanın üst katlarına çıkaran düzenek.

hidrografi Fr. hydrographie
su bilgisi
Bir bölgedeki bütün yer altı ve yer üstü sularına ait bilgi.

hidrolog Fr. hydrologue
su bilimci
Su bilimi uzmanı.

hidroloji Fr. hydrologie
su bilimi
Suların mekanik, fizik, kimya ve biyoloji bakımından özelliklerini inceleyen bilim.

hidrometre Fr. hydromètre
suölçer
Su vb. akışkanlara ilişkin derinliği ve ağırlığı, basıncı ölçmeye yarayan alet.

hidrosfer Fr. hydrosphère
coğ. su yuvarı
Denizlerin yeryüzünde oluşturduğu yuvar.

high-tech İng. high-tech
yüksek teknoloji
Yüksek düzeyde uygulanan teknoloji.

higrofil Fr. hygrophile
bit. b. nemcil
Nemden ve nemli yerden hoşlanan (bitki).

higrometre Fr. hygromètre
nemölçer
Havanın nem derecesini ölçmeye yarayan alet.

higroskop Fr. hygroscop
nemçeker
Havadaki nemin niceliğini ölçüp gösteren alet.

higroskopik Fr. hygroscopique
nemçeker
Havadaki nemi emme özelliği olan.

higrostat Fr. hygrostat
fiz. nemdenetir
Bir yerdeki nemlilik derecesini durağan durumda bulunduran alet.

higrotropizm Fr. hygrotropisme
biy. neme yönelim
Canlıların zorunlu olarak havanın nemine göre yönelmesi ve yer değiştirmesi.

hijyen Fr. hygiène
1. sağlık bilgisi, 2. sağlıklı, 3. temiz
1. Sağlığın, hastalanmadan önce korunması ile ilgili bilimsel incelemelerle uğraşan tıp dalı. 2. Sağlık kurallarına uygun olan. 3. Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan.

hijyenik Fr. hygiénique
1. sağlıklı, 2. temiz
1. Sağlık kurallarına uygun olan. 2. Kirli, lekeli, pis, bulaşık olmayan.

hilozoizm Fr. hylozoïsme
fel. canlı özdekçilik
Evrenin temeli olarak düşünülen maddenin canlı olduğunu savunan öğreti.

hinterlant Alm. Hinterland
1. coğ. iç bölge, 2. arkabahçe
1. Bir limanı ithalat ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge. 2. Bir bölgeyi çevreleyen ve onunla ekonomik ve toplumsal etkileşim içinde bulunan bölge.

hipoderm Fr. hypoderme
anat. ve bit. b. alt deri
1. anat. Üst derinin altında bulunan ikinci tabaka. 2. bit. b. Bazı gövde ve yaprakların üst derilerinin altında bulunan, çoğu kez hücre zarları kalınlaşmış özel doku.

hipopotam Fr. hippopotame
hay. b. su aygırı
Çift parmaklılardan, Afrika ırmakları boyunca yaşayan, çok iri yapılı ve geniş ağızlı memeli hayvan.

hiposantır Fr. hypocentre
coğ. deprem ocağı
Deprem dalgalarının başladığı nokta.

hipotetik Fr. hypothétique
varsayımsal
Bir varsayıma dayanan.

hipotez Fr. hypothèse
varsayım
Deneylerle henüz yeter derecede doğrulanmamış ancak doğrulanacağı umulan teorik düşünce.

histolog Fr. histologue
doku bilimci
Doku bilimiyle uğraşan kimse.

histoloji Fr. histologie
doku bilimi
Canlılardaki dokuların oluşum, evrim ve birleşimini inceleyen bilim dalı.

hit İng. hit
liste başı
En çok beğenilen, en çok tutulan kitap, şarkı vb.

hiyeroglif Fr. hiéroglyphe
tar. resim yazı
Eski çağlarda, bazı uygar uluslarca kullanılan, nesnelerin yalınlaştırılmış resimlerine dayanan yazı.

hobi İng. hobby
uğraşı
Görev ve meslek dışında severek yapılan, dinlendirici, oyalayıcı uğraş.

hol İng. hall
sofa
Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer.

holding İng. holding
tic. ana ortaklık
Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onları denetimi altında tutan yatırım ortaklığı.

homojen Fr. homogène
bağdaşık
Birbirlerine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça veya birimlerden oluşan (bütün veya topluluk.

homonim Fr. homonyme
db. sesteş
Söylenişleri aynı, anlam ve kökleri ayrı olan (kelimeler.

homoseksüel Fr. homosexuel
eş cinsel
Kendi cinsinden kimselerle cinsel ilişkide bulunan kimse.

hukşat İng. hook shot
sp. çengel atış
Basketbolda çembere yan durarak tek elle baş üzerinden geçirilerek atılan şut.

humor Fr. humeur
gülmece
Eğlendirme, güldürme ve bir kimsenin davranışına incitmeden takılma amacını güden ince alay.

hümanist Fr. humaniste
fel. insancıl
İnsancılık yanlısı olan.

hümanizm Fr. humanisme
fel. insancıllık
Eski Yunan ve Latin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın skolastik düşünüşüne karşı XIV. yüzyılda doğan felsefe, bilim ve sanat görüşü.

hümanizma Fr. humanisme
fel. insancıllık
Eski Yunan ve Latin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın skolastik düşünüşüne karşı XIV. yüzyılda doğan felsefe, bilim ve sanat görüşü.

|
|
İ
ice-tea İng. ice-tea
buzlu çay
Soğuk olarak ikram edilen bir tür çay.

ide Fr. idée
düşünce
Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik.

idea Yun.
düşünce
Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik.

ideal Fr. idéal
fel. ülkü
Gerçekte olmayıp yalnız düşüncede tasarım biçiminde var olan, yalnızca düşünce ile kavranabilen şey.

idealist Fr. idéaliste
ülkücü
Bir ülküye çıkar gütmeden bağlı olan.

idealizm Fr. idéalisme
ülkücülük
Bir ülküyle belirlenmiş olan, bu ülküye çıkar gütmeden bağlı kalan yaşama biçimi ve dünya görüşü.

idefiks Fr. idée fixe
ruh b. saplantı
Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı yersiz saçma düşünce.

identik Fr. identique
mat. özdeş
Kendinde özdeşlik bulunan.

idiopati Fr. idiopathie
tıp kapan duygu
Yalnız başına ilerleyen, belli bir sebebi bulunmayan, öbür hastalıklı durumlara bağlı olmayan hastalık.

illegal Fr. illégal
huk. yasa dışı
Yasalara, yasa kurallarına uymayan.

illüstrasyon Fr. illustration
resimleme
1. Resimlerle süsleme. 2. Kitap içindeki bir yazıyı açıklayan veya süsleyen resim.

illüzyon Fr. illusion
1. göz bağı, 2. ruh b. yanılsama
1. El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi. 2. Var olan nesne veya canlıyı yanlış, ayrımlı veya değişik olarak algılama.

illüzyonist Fr. illusionniste
göz bağcı
Göz bağı yapan kimse.

illüzyonizm Fr. illusionnisme
göz bağcılık
Göz bağcının yaptığı iş.

imaj Fr. image
ruh b. imge
1. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri. 2.Duyularla algılanan, bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar.

imitasyon Fr. imitation
taklit
Benzetilerek yapılmış şey.

immoral Fr. immoral
fel. töretanımaz
Daha üstün saydığı bir töre adına geçerli töreyi tanımayan.

immoralizm Fr. immoralisme
fel. töretanımazlık
Toplumca benimsenmiş töre ile ilgili değerleri değiştirmek isteyen öğretilerin genel adı.

immünoloji Fr. immunologie
bağışıklık bilimi
Bağışıklık olaylarının ortaya çıkma şartlarını, gelişimini, alınabilecek önlemleri ve yapılabilecek tedaviyi inceleyen tıp dalı.

implant Fr. implant
tıp doku ekimi
Vücuda herhangi bir işlevi yerine getirmesi için doku yerleştirme.

in-line skate İng. in-line skate
sp. kaykaç
Özel olarak yapılmış ayakkabıların altına yerleştirilmiş krampona benzeyen bir dizi tekerlekle kayılarak yapılan bir spor dalı.

indeks Fr. index
1. dizin, 2. ekon. gösterge
1. Bir kitabın veya derginin kişi, konu, yer adı vb. bakımından içindekileri yer numarasıyla belirten ve eserin arkasında yer alan alfabetik liste. 2. Bir gelişimi gösteren nicelikler veya değerler arasındaki ilişki.

indeterminist Fr. indéterministe
fel. belirlenmezci
Belirlenmezcilik yanlısı olan.

indeterminizm Fr. indéterminisme
fel. belirlenmezcilik
1. Nedensellik yasasına bağlı olmayan, bir sebebe bağlanmayan olay ve durumların da bulunduğunu öne süren görüş. 2. İnsan iradesinin hiçbir şarta bağlı olmadığını, içinde bulunduğu şartlarla belirlenmediğini, insanın özgür iradesinin nedensellik yasasına bağlı olmadığını savunan görüş.

indikatör Fr. indicateur
fiz. gösterge
Bir aracın işlemesiyle ilgili bazı ölçümlerin sonucunu kendiliğinden gösteren araç.

individüalist Fr. individualiste
fel. ve top. b. bireyci
Bireycilikten yana olan.

individüalizm Fr. individualisme
fel. ve top. b. bireycilik
Bireylerin yararlarını toplumsal yararlardan daha üstün veya daha önemli sayan öğreti, tutum veya politikaların genel adı.

inkübatör Fr. incubateur
kuluçkalık
Küçük işletmeleri büyümelerine zemin hazırlamak amacıyla altyapı hizmetleri yanında danışmanlık ve çeşitli destek hizmetleri sağlamak üzere genellikle üniversiteler veya kamu araştırma kuruluşlarınca oluşturulmuş birimler.

inovasyon İng. innovation
yenileşim
Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması.

inovatif İng. innovative
yenileşimci
Değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemleri kullanmaya başlayan kimse.

instant coffee İng. instant coffee
hazır kahve
Granül hâline getirilen kahveye sıcak su veya süt eklenerek hazırlanan içecek.

interaktif İng. interactive
etkileşimli
Etkileşimi olan.

interferometre Fr. interféromètre
girişimölçer
Işık girişim saçaklarını uzaktan ölçmeye yarayan araç.

interferometri Fr. interférométrie
fiz. girişim ölçme
İki veya daha fazla dalga hareketini ölçme işi.

intern İng. intern
ön hekim
Staj yapmak üzere hastanelerde çalışan tıp fakültelerinin altıncı sınıf öğrencileri.

İnternet İng. international network’ten
bl. Genel Ağ
Bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, herhangi bir sınırlaması ve yöneticisi olmayan uluslararası bilgi iletişim ağı.

internship İng. internship
ön hekimlik
Ön hekim olma durumu.

intertextuality İng. intertextuality
ed. metinler arasılık
Bütüncül bir yapıya kavuşturulması amacıyla bir edebî metnin dokusuna hem edebiyat alanından hem de başka alanlardan metin parçalarının katılması.

intranet İng. intranet
yerel ağ
Bilgisayar ağlarının birbirine bağlanması sonucu ortaya çıkan, sınırlaması ve yöneticisi olan sadece kurum veya iş yeri içinde kullanılan bilgi iletişim ağı.

ipotek Fr. hypothèque
tic. tutu
Bir borcun ödeneceğine teminat olarak ödenince geri alınmak şartıyla borçlunun alacaklıya verdiği değerli şey.

irrasyonalist Fr. irrationaliste
fel. us dışıcı
Us dışıcılık yanlısı olan (kimse.

irrasyonalizm Fr. irrationalisme
fel. us dışıcılık
Yaşamda ve bilgilerde us dışı ögelere tek yanlı olarak ağırlık veren, sezgi, sevgi, duygu ve içgüdüleri bilginin kaynağı sayan görüş.

irrasyonel Fr. irrationnel
fel. us dışı
Aklın alamayacağı, aklın dışında kalan.

irrealist Fr. irréaliste
gerçek dışı
Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan.

irredantist Fr. irrédentiste
kurtarımcı
Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında kalmış halkın yaşadığı toprakları ana yurt sınırları içine almak isteyen.

irredantizm Fr. irrédentisme
kurtarımcılık
Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında kalmış halkın yaşadığı toprakları ana yurt sınırları içine almak düşüncesi.

iskonto İt. sconto
tic. 1. indirim, 2. kırdırma
1. Fiyatta yapılan değer düşürümü. 2. Süresi dolmamış bir senedin, faiz ve komisyonu düşürülerek karşılığından eksiğine alınması.

istatistik Fr. statistique
1. sayımlama, 2. sayım bilimi
1. Bir sonuç çıkarmak için verileri yöntemli bir biçimde toplayıp sayı olarak belirtme işi. 2. İlkelerini olasılık kuramlarından alarak eldeki verileri grafik ve sayı biçiminde değerlendirmeye dayandıran matematiğin uygulamalı dalı.

istimbot İng. steamboat
den. çatana
Filika büyüklüğünde, islimle işleyen deniz teknesi, küçük vapur.

italik Fr. italique
eğik yazı
Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi.

izobar Fr. isobare
coğ. eş basınç
Hava basınçları eşit olan yeryüzü noktalarını birleştirdiği varsayılan eğri.

izohips Fr. isohypse
coğ. eş yükselti
Yükseklikleri birbirine eşit olan yerler.

izolasyon Fr. isolation
fiz. yalıtım
1. Elektrik akımının olumsuz etkilerini önlemek için iletkeni kauçuk, lastik, porselen vb. ile kaplama. 2. Elektrik, ses ve ısı akımını engelleme.

izolatör Fr. isolateur
fiz. yalıtkan
Elektrik iletkenliği sıfır veya çok zayıf olan (cisim veya madde).

izole Fr. isolé
yalıtılmış, tecrit edilmiş
1. Elektrik ve ısı akımı engellenmiş. 2. Herkesten veya her şeyden ayrılmış.

izometri Fr. isométrie
geom. eş ölçüm
Noktalar arasındaki uzaklığı olduğu gibi koruyan noktasal dönüşüm.

izomorf Fr. isomorphe
kim. eş biçim
Başka bir şeyin biçim veya yapı bakımından aynısı olan şey.

izomorfik Fr. isomorphique
kim. eş biçimli
Biçim, yapı bakımından birbirinin benzeri veya aynısı olan.

izomorfizm Fr. isomorphisme
hay. b., kim. ve mat. eş biçimlilik
1. hay. b. Organizmada çeşitli soylardan ileri gelen benzerlik. 2. kim. Benzer yapıda olan maddeler arasındaki billurlaşma benzerliği. 3. mat. İki matematik kümesi arasında benzerlik bağıntısı.

izoterm Fr. isotherme
coğ. eş sıcak
Sıcaklığı eşit olan (yeryüzü noktası).

J
|
|
devamı için lütfen http://www.tdkterim.gov.tr/karsilik/
|